Arama:
Hasar Farkı Tazminatı

Hasar Farkı Tazminatı ne demektir?

 Trafik kazaları neticesinde oluşan zararlarda, doğal olarak sigorta şirketinin sorumluluğu ortaya çıkacaktır. Sigorta şirketi, hasara uğrayan aracın eski hâline getirilebilmesi için tazminat ödeyebileceği gibi aynen tazmin yöntemine yönelerek onarım yapan bir servisle de anlaşabilecektir. Meydana gelen işte bu hasarın onarım bedeline ‘Hasar Tazminatı’ derken hasar farkı tazminatı ise onarımın yapılış şekline göre ortaya çıkan farktan kaynaklanan bir kavramdır.

Hasar Farkı Tazminatı şartları nelerdir ve tazminat davası kime açılmalıdır?

 İlk olarak sigorta şirketinin anlaştığı servisin,  artık aracın onarımını yapacak ve onarılmış bir şekilde ilgili şahsa teslim etmekle yükümlü olacağını vurgulamalıyız. Çünkü anlaşmalı olan servis, teknik zararları giderecek olan esas muhatabımızdır. Esasında ‘hasar farkı tazminatı’ da söz konusu bu teknik zararların giderilmesi ile onarım giderlerine ilişkin bir kavram olarak gündeme gelmiştir. Bazı durumlarda bu servisler, değiştirilmesi gereken bir parça için onarım yapmış olabileceği gibi orijinal parçayla değiştirilmesi gereken bir parçanın aynı kalitede olmayan parçalarla değiştirmiş olabilmektedir. Veyahut buna benzer başka durumlarla karşılaşmamız hayat akışında olağan bir durumdur. Yani hasarın onarımında orijinal parçalar yerine yan sanayi parçaların kullanılmasıyla hesaplanan onarım bedeliyle, orijinal parçalarla yapılan onarım bedeli arasındaki farka da hukukumuzda ‘Hasar Farkı’ denmiştir. Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın ‘Tazminat ve Giderlerin Ödenmesi’ başlıklı B.2. maddesindeki hüküm, hasar gören parçanın değişimi ile ilgilidir. Sözünü ettiğimiz maddede, onarımın ilk aşamasında orijinal parçayla değişimini öncelenmiş ancak orijinal parça bulunamazsa ömrünü tamamlamış araçlardan elde edilen orijinal parça ile değişim yapılacağı belirtilmiştir. Fakat uygulamada yan sanayi olarak anılan parçalarla değişimin yapıldığı görülmektedir. Eğer bu durumla karşı karşıya kalınırsa, takılması gereken ile takılan parçaların arasında oluşan bedel farkının talep edilmesi gerekecektir.  Hasar farkı tazminatının talep edilebilmesi için ise bazı şartları vardır; İlk olarak hasar gören parça orijinal olmalıdır. Araç daha önce aynı bölgeden hasar almamış olmalıdır. Onarımın muadil, yan sanayi parçalarla yapılmış olması gerekecektir. Ve kaza tarihinden itibaren iki yıl geçmediyse hasar farkı tazminatı başvuru hakkını şahıs kazanır. Bu tazminat davasının ise aracı onarım yaptırılan sigorta şirketine karşı yöneltilmesi gerekir. Çünkü onarım kararını veren, sigorta şirketidir.

Peki, hasar farkını nasıl tespit edeceğiz nasıl talep edeceğiz?

  Hasar farkını alabilmek için eksper raporu  incelenmeli ve hasar farkının varlığı öncelikle tespit edilmelidir. Tespit edilen hesap farkını talep edeceğimiz sigorta şirketi ise bazen sorumluluktan kurtulmak ister. Aracın onarımı için önceden ‘mutabakatla onarım’ adında bir mutabakat tarafa imzalatıldığı için bunu öne sürerek sorumlu olmadığını iddia edebilir. Ancak belirtmeliyiz ki bu belgenin hiçbir yasal geçerliliği yoktur. Karayolları Trafik Kanunu’nda 111. Maddesinde belirtildiği üzere hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersiz olacaktır. Zaten sigorta şirketi anlaşmalı servise bu görevi verip bir daha bu olayla ilgilenmemezlik yapamaz. Çünkü sigorta şirketleri, verilen onarım hizmetinin yasaya, mevzuata uygun olup olmadığını her daim  incelemeli ve araştırmalıdır. Aynı zamanda sigorta şirketinin önemli bir diğer sorumluluğu da, onarım işinin tarafların haklarını ihlal edip etmediğini kontrol etmektir.  Eğer hak ihlalinin olduğu tespit ve ispat edilirse, sigorta şirketinden anlattığımız üzere ‘hasar farkı bedeli’ talep edilebileceği gibi ‘uygun parçanın takılması’ da talep edilebilecektir.

Trafik Kazalarında Cezai Sorumluluk

Trafiğe çıkan motorlu araçların sayısının artmasına bağlı olarak trafik kazalarında ciddi artışlar meydana gelmektedir. Bu artışların doğal bir sonucu olarak da trafik kazaları sonucunda ortaya çıkan yaralanma ve ölüm durumlarında da ciddi bir artış göze çarpmaktadır. Bu artış devam ettiği takdirde bir gün bizimde bir trafik kazası mağduru veya faili olmamız kaçınılmaz bir son gibi gözükmektedir. Bunun içinde bu tür durumlarda ne yapılması gerektiği ile alakalı olarak, haklarımızın ne olduğunu iyi bir şekilde kavramamız bizim için faydalı olacaktır. Trafik kazaları halinde kusurlu tarafa çeşitli yaptırımlar uygulanması hükmedilebilir. Bunların ne olduğu ile ilgili birkaç örnek vermek gerekirse: trafik kurallarına aykırı hareket etmeden dolayı idari para cezaları, kazaya karışan kişiler tarafından açılan davalar neticesinde maddi ve manevi tazminatlar ve son olarak hapis cezaları olabilmektedir. Hiç kuşkusuz bunlardan en önemlileri bireyin özgürlüğüne doğrudan bir müdahaleyi içeren hapis cezasıdır. Bizlerde bu yazımızda trafik kazalarındaki cezai sorumluluğu ele alarak bunun hangi koşullarda gerçekleşmesinin mümkün olacağını çeşitli ihtimalleri değerlendirerek açıklayacağız. Trafik kazalarında cezai sorumluluk dediğimiz zaman Karayolları Trafik Kanununa veya Karayolları Trafik Yönetmeliğine aykırı hareket edilmesi halinde bir idari para cezası uygulanabilir. Eğer söz konusu aykırılık ile birlikte trafik kazası sonucu yaralanma veya ölüm hallerinden birinin veya her ikisinin de gerçekleşmesiyle birlikte Cumhuriyet Savcılığı tarafından kamu davası açılabilir. Açılan bu kamu davası neticesinde kusurlu tarafa yönelik hapis cezası hükmolunabilir. Bu konu ile alakalı kanun maddeleri Türk Ceza Kanununun 85. ve 89. maddelerinde düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanunun 85. ve 89. Maddeleri söz konusu trafik kazaları neticesinde yaralama ve ölüm halinde verilecek cezanın sürelerini, cezanın arttırılması veya azaltılması ile ilgili durumları açıkça belirlenmiştir. Trafik kazaları sonucu meydana gelen yaralanma ve ölüm durumlarında bu suç tipleri taksirli suçlar kapsamında değerlendirilir. Yani trafik kazaları neticesinde yaralama ve öldürme suçlarının ortaya çıkması halinde bu suç tiplerinin kasten işlenmesi mümkün değilken ancak taksirle işlenmesi mümkün kılınmıştır. Taksirli suçlar, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilerek bir davranışın, suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek işlenmesidir. Trafik kazaları sonucu meydana gelen ölümler Türk Ceza Kanunu madde 85’te düzenlenmiştir. Taksirli olarak bir insanın ölümüne sebep olan bir kişi 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birden fazla kişinin ölümüne neden olan ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına sebep olan kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Trafik kazaları sonucunda taksirle yaralama halinde ise Türk Ceza Kanunun 89. maddesi uygulama alanı bulmaktadır. Taksirle yaralama suçunu işleyen kişiler üç aydan bir yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası ile cezalandırılır. Söz konusu yaralama olayının birden fazla kişiye karşı gerçekleştirilmesi halinde ise altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına karar verilebilir. Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı şekilde yürütülür. Ancak suçun bilinçli taksir ile işlenmesi halinde şikayet aranmamaktadır. Ayrıca bilinçli taksir ile işlenen suçlarda hükmolunan hapis cezası para cezası vb. başka bir yaptırıma çevrilemez. Örneğin alkollü bir şekilde araç kullanarak bir başkasının ölümüne veya yaralanmasına sebebiyet veren kişinin suçu bilinçli taksir ile işlediği belirlendiği takdirde hapis cezasına hükmedildiği takdirde bu hapis cezasının para cezasına veya başka bir cezaya çevrilmesi mümkün değildir. Trafik kazaları neticesinde meydana gelen yaralanma veya ölüm hallerinde karşı tarafın kusuru oldukça önemli bir durum teşkil etmektedir. Kazanın meydana gelmesinde kusuru olmayan bir kişiye karşı kamu davası açılması mümkün değilken açılan bir kamu davası var ise ve kusuru olmadığı belirlenmiş ise ceza tayin edilemez. Mağdur tarafın şikayetçi olmaması veya mağdur tarafın zararının bir kısmı veya tümünün karşılanmış olması, hakimin takdirini etkileyecek önemli etmenlerden olmaktadır. Özetlemek gerekirse trafik kazalarında cezai yaptırım büyük oranda karşımıza hapis cezaları şeklinde çıkmaktadır. Bu cezalar belirlenirken söz konusu trafik kazasının yaralanmalı mı yoksa ölümlü mü bir kaza olup olmadığı büyük önem taşımaktadır. Söz konusu trafik kazasında failin kusurunun olup olmaması veya ne derecede bir kusurunun söz konusu olduğu verilecek olan ceza açısında önemli bir özellik taşımaktadır. Trafik kazalarında yaralama ve öldürme suçlarının kasten işlenmesi mümkün olmazken bu ancak taksirli bir şekilde işlenebilmektedir. Ayrıca mağdur tarafın şikayetinin olup olmaması hususu hakimin kararını etkileme konusunda önem arz etmektedir.

Trafik Kazalarında Müterafik Kusur İndirimi

Ülkemizde gün geçtikçe trafik kazalarındaki artış devam etmektedir. Bu artışın çeşitli nedenleri olmakla birlikte en önemli faktörü insan farktörü olarak göstermemiz yanlış olmaz. İnsan faktörünü göz önünde bulundurarak bir trafik kazası halinde oluşabilecek zararların karşılanmasında yüklenici olarak kazaya sebebiyet veren kişi yani kusurlu taraf sorumluluk altına girmektedir. Ancak trafik kazası sonucunda kimlerin tazminat altına gireceğinin belirlenmesi göründüğü gibi kolay bir durum değildir. Bu tazminat taraflarının belirlenmesi hatta tazminat ödeyecek olan kişilerin bu tazminatı hangi oranda ödeyecekleri konusunda belli başlı kriterler mevcuttur. Tazminat sorumluluğu altına girecek olan kişiler kusurları ile orantılı olarak bir tazminat ödemek zorunda kalırlar. Bu kusur oranı ve buna bağlı olarak tazminat belirlenirken “müterafik kusur” kavramı oldukça önemli bir öneme sahip olmaktadır. Müterafik kusur, zarara uğrayan tarafın zararın doğmasında veya zararın artmasına sebebiyet verdiği hallerde ödenecek tazminat oranında indirim yapılması veya hiç tazminat ödenmemesine neden olan bir durumdur. Müterafik kusurdan bahsedebilmemiz için ve bu doğrultuda hükmedilen tazminatta indirim yapabilmek için kanunda da açıkça belirtilen bazı şartlar bulunmaktadır. Türk Borçlar Kanunu madde 52 bu şartların ne olduğunu bizlere açıklamaktadır. Zarar görenin ortak kusurundan bahsedebilmek için; zarar gören tarafından ortaya çıkmış bir haksız fiilin ortaya çıkması, bu doğrultuda bir zararın meydana gelmesi, zarar görenin kusurlu veya özensiz davranışının olması, zarar ile kusurlu davranış arasında bir nedensellik bağının oluşması  gerekmektedir. Müterafik kusur kavramı içeriği itibari ile tazminat yükü altına girmiş olan kişinin bu yükümlülüğünü hakkaniyet gereği kısmi olarak hafifletme veya tamamen ortadan kaldırmak için ortaya çıkmıştır. Yani trafik kazası sonucu mağdur olan bir kimse sadece mağdur olduğu için bir tazminat elde etmektense, kendisininde bu mağduriyetinin ortaya çıkmasında belli başlı ihmalinin olup olmadığı kontrol edilmektedir. Trafikte yaya, sürücü, yolcu vb. şekilde bulunan kişilerin dürüstlük kurula göz önünde bulundurularak alması gereken sorumlulukları bulunmaktadır. Bu üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmeyen kimseler mağdur dahi olsalar tazminat alamayabilirler. Özetle bu tür durumlarda sadece tek taraflı olarak bir sorumluluk yüklenmeyerek mağdur tarafında sorumlulukları olduğu konusunda bir hüküm bulunmaktadır. Motorlu araç sürücüsünün kast takmaması, yayaların karşıdan karşına geçerken yaya geçidini kullanmaması vb. durumlar neticenin meydana gelmesine doğrudan etki edebilecek konular oldukları için doğrudan müterafik kusur kapsamına girmektedir. Trafik kazalarında müterafik kusur indirimi Yargıtay tarafından belirlenen ve mahkeme kararlarında da sıklıkla uygulanan %20’ lik bir oran bulunmaktadır. Trafik kazalarında müterafik kusur olduğu belirlendiğinde mevcut tazminattan %20’lik bir indirim yapılmaktadır. Bu oranın altında veya üstünde yapılan bir indirimde verilen kararlar Yargıtay tarafından yanlış olarak belirlenmektedir. Bununla ilgili olarak aşağıda Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin, 2018/5461 E., 2019/10629 K., 13.11.2019 T. Sayılı ilamına göre:“Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur Borçlar Kanunu’nun 44. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 52. md.) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir. Bu durumda mahkemece, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 52. (818 sayılı BK 44. md.) maddesi gereğince yolcu murisin alkollü olduğunu bildiği araca binmesinden dolayı davacı … hakkındaki tazminattan %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması gerekirken, %15 oranında indirim yapılması doğru değildir.” (YARGITAY 17. HD. 2018/5461 E., 2019/10629 K., 13.11.2019 T.). İncelediğimiz Yargıtay kararında göründüğü üzere söz konusu oranın üstünde veya altında verilen her türlü karar Yargıtay tarafından yanlış olarak nitelendirilmektedir.

Kasko Sigortası

Günlük yaşantımızda bizim hayatımızı kolaylaştırmaya yarayan birçok teknolojik aleti kullanmak durumunda kalıyoruz. Hatta bu kullanım hayatımızı kolaylaştırmaktan ziyade artık bizim için vazgeçilmez, olmazsa olmaz bir ihtiyaç haline dönüşmüş durumdadır. Aslında teknolojik alet diyerek insan yaşamında ihtiyaç duyduğu şeyleri sınıflandırma konusunda dar bir anlam çıkıyor olabilir ancak bizler bunu geniş anlamda düşünerek sadece teknolojik aletler değil, insanın hayatında olmazsa olmaz maddi veya manevi öneme sahip taşınır veya taşınmaz olarak her türlü şeyi geniş anlamda bu sınıflandırmaya dahil edebiliriz. İşte bizler yukarıda bahsettiğimiz ve bu sınıflandırmaya dahil olacak her türlü şeyleri kullanmaya ihtiyaç duyduğumuz kadar aynı zamanda korumaya da ihtiyaç duymaktayız. Çünkü insan yaşamı için bu kadar öneme sahip, günlük işlerimizi idare etmede bize kolaylıklar yaratan veya yaşamımızı devam ettirmemiz için olmazsa olmaz bu şeylerin yoklukları halinde çok ciddi problemler oluşabilmektedir. Örnek vermek gerekirse zorunlu bir ihtiyaç olan barınma ihtiyacı gerek insan hakları çerçevesinden baktığımızda gerekse de sosyal devletin bir gereği olarak her insanın faydalanması gereken bir haktır. Bizde bu barınma ihtiyacımızın bir sonucu olarak bir taşınmaz edindiğimiz zaman bu taşınmazda oluşabilecek her türlü olumsuzlukları önlemek istemekteyiz. Bununla birlikte oluşabilecek zararları da en azından maddi olarak önleyebilmek adına günümüzde sigorta ve kasko kavramları karşımıza çıkmaktadır. Bu kavramları detaylı bir şekilde inceleyecek olduğumuzda birbirinden ayrılan farklılıklar bulunsa da aslında iki kavramın da amacı hemen hemen aynıdır diyebiliriz. Örneğimizi motorlu araçlar üzerinden vermemiz hem daha iyi anlaşılması adına hem de konumuzla alakası itibari ile daha doğru olacaktır. Motorlu araçlara hem trafik sigortası hem de kasko yaptırmak mümkündür. Motorlu araçlara trafik sigortası yaptırmak Karayolları Trafik Kanunundan gelen zorunlu bir uygulama olsa da motorlu araçlara kasko yaptırmakla ilgili herhangi bir zorunluluk yoktur. Motorlu araçlarda sigortanın zorunlu tutulmasının sebebi kendimizin uğradığı zarardan ziyade üçüncü kişilere verdiğimiz zararların karşılanması ile alakalı bir durumdur. Ancak kasko yaptırdığımız takdirde kendi aracımızla alakalı uğradığımız zararları bu sayede karşılamamız mümkündür.

Kasko Nedir?

Resmi adı Kara Araçları Kasko Sigortası olan ancak herkes tarafından yaygın olarak Kasko adı ile bilinen Kasko Sigortası motorlu araç sahiplerinin sahip oldukları araçlarına gelebilecek herhangi bir hasarı önceden yaptırmış oldukları sigorta ile herhangi bir ücret ödemeden kasko şirketi tarafından karşılanmasını mümkün kılan bir uygulamadır. Kasko sigortası için ödenecek ücret söz konusu araçların değerine göre farklılık göstermekle birlikte kasko sigortası ile faydalanabileceğiniz hizmetler yaptığınız sözleşmeye göre farklılık göstermektedir. En geniş anlamıyla belirtmek gerekirse kasko sayesinde faydalanabileceğiniz hizmetler: kaza, yangın, sel, terör olayları gibi durumlar olabileceği gibi daha özel nitelikli diyebileceğimiz yol yardımı, hukuksal koruma, anahtar kaybı gibi durumlarda bile kasko tarafından hizmet almamız mümkündür.

Kasko ile Trafik Sigortaları Farkı

Günümüzde birçok kişi kasko ile trafik sigortasını birbiri ile karıştırmakta hatta bu iki kavramın aynı kavramlar olduğunu düşünmektedir. Ancak kasko ile trafik sigortası koruduğu değerler yönünden benzerlik göstersede birbirinden önemli farklılıkları bulunan sigorta çeşitleridir. Öncelikle trafik sigortaları trafiğe çıkan her motorlu araç için yaptırılması zorunlu tutulan bir zorunlu trafik sigortasıdır ancak kasko için bu durum söz konusu değildir, kasko yaptırma konusunda araç sahiplerinin herhangi bir zorunluluğu mevcut olmamaktadır. İkinci husus bu iki sigorta türünün kapsamı konusunda karşımıza çıkmaktadır. Trafik sigortaları bir trafik kazası halinde karşı tarafa veya üçüncü kişilere vermiş olduğumuz zararları karşılamaktadır. İşte bu yüzden trafik sigortalarının yapılması zorunlu kılınmıştır. Bu sayede kişinin kaza halinde karşı tarafın mağduriyetini giderme konusu koruma altına alınmaya çalışılmıştır. Kasko sigortası ise karşı taraftan bağımsız olarak kendi aracımızın uğramış olduğu zararları karşılamaktadır. Aracımızda meydana gelen kaza, doğal afet, terör olayları, su baskını gibi durumlara karşı aracımızda oluşabilecek her türlü hasarı gidermektedir. Bir diğer farkılılık ödenecek prim konusunda kendini göstermektedir. Trafik sigortalarının prim sınırı devlet tarafından belirlenmektedir ancak kasko sigortalarının primi yaptırılacak poliçenin kapsamına göre değişiklik göstermektedir.

TRAFİK KAZALARINDA DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI

  Hayatımızın akışında sık sık karşı karşıya kaldığımız trafik kazaları, bireylerin yaşamında hem maddi zararlara hem manevi zararlara sebebiyet verir. Başımıza gelen trafik kazalarında zarara uğrayan kişi olarak talep edebileceğimiz bazı haklarımız olacaktır. Trafik kazaları neticesinde ölüm, yaralanma veya maddi hasarlardan kaynaklanan zararlar olabilir, bu durumda zarar gören kişi, mutlaka konusunda uzman bir avukattan hukuki destek ve yardım alarak  maddi-manevi tazminat davalarını açma yoluna gitmelidir. Bu yazıda bahsedeceğimiz destekten yoksun kalma tazminatı ise trafik kazalarında ölüm gerçekleştiyse gündeme gelecek olan bir konudur.  Yakınlarının ölümlerinden dolayı, hem ölenin maddi desteğinden mahrum kalan hem de çektikleri acı ve ıstıraplardan dolayı manevi zarara uğrayanlar bu imkandan yararlanabileceklerdir.

   Ölenin eşinin , anne-babasının , çocuklarının , kardeşlerinin veya ölen kişiyle arasında destek ilişkisi olan herkesin talep edebileceği destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında hak kaybına uğramamak için mutlaka uzman bir avukattan yardım alınmalıdır. Destekten yoksun kalma tazminatının talep edilebilmesi için öncelikle destek olan şahıs vefat etmiş olmalıdır. Ayrıca talep edilebilmesi için kural olarak zarar verenin kusuruyla işlenmiş hukuka aykırı bir fiili söz konusu olmalıdır. Son olarak desteğin ölümü ile meydana gelen olay arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Şartların taşınması ihtimalinde, desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki ekonomik ve sosyal durumların korunması için bu talebin karşı taraftan istenmesi gerekir. Peki bu talebi kime yöneltmemiz doğru olacaktır ve kanunda düzenlenmiş midir onu inceleyelim. Vefat eden kişinin yakınları;

-Trafik kazasına karışan araçların ilgili sigorta şirketlerine,

– Kaza yapan araçların sürücülerine,

– Araçların maliklerine bu talebi yöneltebilirler.

  Esasında kazaya karışan tarafların sayısına, kusur oranlarına göre sigorta şirketlerinin sorumluluğu değişir. Kazada sigortalı bir aracın sürücüsü tamamen kusurluysa ve vefat etmişse sigorta şirketi 3. Kişilere karşı sorumlu olacağından destekten yoksunluk tazminatını ödemekle yükümlüdür. Ancak trafik kazasında her iki tarafın da belli oranlarda kusuru varsa destekten yoksunluk tazminatı ödemesinde sigortaladıkları araçların sürücülerinin kusurları oranında ödemeler yapacaktır. Ölümlü trafik kazasında ölen kişinin yakınlarına yapılacak ödemenin hesaplanmasında ise vefat edenin geliri esas alınır. Eğer geliri belirlenemezse, gelirinin asgari ücret olduğu kabul edilerek tazminat hesaplanır. Bu hesaplamalarda mahkeme teknik bilgilere sahip bilirkişilerden yardım alarak karar verecektir.

  2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda 92. Maddede zorunlu trafik sigortacısının hangi zararlardan sorumlu olmadığı belirtilmiştir. Sınırlı sayılan bu hallerden yakınların talepleri de madde kapsamında yer almamış ve sigortacının sorumluluğu kapsamında kabul edilmiştir. Ayrıca Yargıtay Genel Hukuk  Kurulu’nun önemli bir kararını da belirtmeliyiz. Bu karara göre trafik kazasında ölen kişi tam kusurlu olsa bile yakınlarına tazminat ödenmelidir. Çünkü  destekten mahrum kalan yakınların hiçbir kusuru yoktur ve tazminat talep edebilmelidir.

   Son olarak manevi zararlarda ise genel olarak zorunlu mali mesuliyet sigortacısının sorumluluğu bulunmamaktadır. Üzüntü, elem ve kederi olan yakınlar manevi tazminat talebini kazaya neden olan araç sürücüsünden, araç sahibinden veya araç işleteninden isteyebilecektir.

ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTASI

TRAFİK SİGORTASI NEDİR ?

Ülkemizdeki trafik kazası sayısı hiç azımsanamayacak bir boyuttadır. Her geçen yıl bu sayı artmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumunun 2021 yılı verilerine göre Türkiye’de toplam 187.963 trafik kazası meydana gelmiş olup bunların 5.362 tanesi ölümle, 274.615 tanesi yaralanmayla sonuçlanmıştır. Hal böyle olunca hayatın muhtelif alanlarıyla kesişim halinde olan hukuk da bu alandan en çok nasibini alan kavramlardan biridir.

Trafik kazası yaşayan taraflar hem manevi hem de maddi açıdan büyük zarar görmektedirler. Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası, diğer adıyla Trafik Sigortası tarafların yaşadığı bu büyük zararları belli limitler dahilinde karşılamasından ötürü çok önemlidir. Biz siz okuyucularımıza bu yazımızda, ülkemizde yaptırılması zorunlu olan Trafik Sigortasından kısaca bahsedeceğiz.

Trafik Sigortası, Karayolları Trafik Kanununun 91.maddesine göre motorlu araç işletenlerin yaptırmakla zorunlu oldukları mecburi bir sigorta türüdür. Trafik sigortası, gerçekleşen kazadan ötürü zarar gören kimselerin veya zarar gören herhangi bir şeyin zararını belli limitler içerisinde tazmin eder. Bu açıdan kazanın her iki tarafı için de çok önemli bir sigorta türüdür. Kazada zarar gören araçtaki değer kaybı, üçüncü kişilerin kazadan ötürü gördükleri tedavinin giderleri, kazadan ötürü sakatlık yaşayan kimsenin gelecekte ekonomik olarak yaşayacağı zararlar, ölüm sebebiyle maddi bir destekten yoksun kalanların bu yoksunluktan ötürü yaşayacağı zararlar; Trafik Sigortasının karşılamakla sorumlu olduğu zararlardan bazılarıdır.

Bunun yanında Trafik Sigortasının karşılamakla sorumlu olmadığı zararlar da mevcuttur. Yaşadığı zararın tazmini isteyen kişinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri, manevi tazminat talepleri, destekten yoksun kalanların ilgili desteğin kusuruna denk gelen tazminat talepleri, kazadaki zarardan ötürü meydana gelen kâr kaybı, iş durması gibi yansıma ve dolaylı zararlar; Trafik Sigortasının tazmin etmekle yükümlü olmadığı zararlara örnektir.

Bu konuda yaşayacağınız herhangi bir hukuki problemden ötürü yaşadığınız sıkıntıya, alanında uzman avukatlarımızla yardımcı olmamız için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

TRAFİK KAZALARI KAYNAKLI MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVALARI

Günümüz Türkiyesinde sayısı günden güne artmakta olan ve ortalama bir insanın başına gelebilecek en büyük sorunlardan birisi de hiç şüphesiz trafik kazalarıdır. Trafik kazaları, insan sağlığını doğrudan etkileyen ve bunun yanında insanlara maddi ve manevi olarak çeşitli mağduriyetler yaşatabilecek belli başlı durumlar ortaya çıkarabilmektedir. Dünya geneline baktığımız zaman motorlu araç kullanımının artmasına bağlı olarak trafik kazalarının sayısında da ciddi bir artış gözlenmektedir. Son yıllarda Türkiye’de meydana gelen trafik kazalarında gözle görülür artış bununla ilgili yetkilileri önlemler almaya ve vatandaşları bilinçlendirme çalışmalarına süreklemiştir. Bu çalışmalar kitle iletişim araçları vasıtası ile çeşitli şekillerde yerine getirilebilmektedir. Trafik kazalarının insanlar üzerinde maddi ve manevi birtakım olumsuzluklara yol açtığını belirtmiştik. Bunun bir nebze önüne geçebilmek adına “zorunlu trafik sigortası” olarak nitelendirdiğimiz 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda düzenlenen ve trafiğe çıkan her araçta bulunması zorunlu olan bir sigorta çeşididir. Trafik sigortaları, trafik kazalarının yaşanması halinde karşı tarafın maddi ve manevi kayıplarını karşılamak adına güvence görevi üstlenen zorunlu bir sigorta türüdür. Ancak sadece karşı tarafla sınırlı kalmayarak trafik sigortaları ayrıca üçüncü kişilere verilen zararları hatta kamu mallarına verilen zararları dahi karşılayan sigorta türüdür. Trafik sigortaları; vücutta oluşan hasarları, tedavi giderlerini, varsa cenaze masrafları vb.  haller oluştuğunda bunları karşılamakla mükellef olmaktadır. Biz oluşan bu giderleri ikiye ayırarak, maddi ve manevi tazminat olarak sınıflandırmaktayız ve bu doğrultuda maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunabilmekteyiz. Trafik kazası halinde dava açma hakkı, eğer mağdur hayatta ise açılacak olan hem maddi hemde manevi tazminat davaları bizzat mağdur tarafından açılabilmektedir. Eğer söz konusu kaza neticesinde bir ölüm hali meydana gelmiş ise ölen kişinin yakınları maddi ve manevi tazminat davası açabilmektedirler. Ölen kişinin yakınları dediğimizde anlaşılması gereken sadece anne, baba, eş ve çocuklar olarak algılanması yanlış olabilmektedir. Ölen kişi ile aranızda hiçbir kan bağı bulunmasa bile en azından manevi tazminat talebinde bulunabilirsiniz. Trafik kazaları sonucu açılacak davalar belli bir takım zamanaşımı sürelerine tabiidir. Bu süreler trafik kazasının yaralanmalı veya ölümlü olup olmamasına göre değişkenlik göstermektedir. Yaralanmalı bir trafik kazasında süre kaza  tarihinden itibaren sekiz yıldır. Ölümlü trafik kazalarında üse bu süre on beş yıla çıkmaktadır. Hem ölümlü hemde yaralanmalı trafik kazalarında yine on beş yıllık süreyi esas almaktayız. Trafik kazaları neticesinde gerek mağdurun gerekse de mağdurun yakınlarının maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunabileceğinden bahsetmiştir. Ancak bilmemiz gereken bir diğer husus bu maddi ve manevi tazminat taleplerini hangi durumlarda hangi taleplerle ileri sürebileceğimiz konusu olmaktadır. Bu kısımda da kendimize göre üçlü bir ayrıma giderek yaralanmalı, sakatlanmalı ve ölümlü trafik kazaları olarak ayrı ayrı inceleme gereksinimi görmekteyiz. Yaralanmalı trafik kazalarında mağdur, tedavi giderlerini ve çalışamadığı süre içinde elde edemediği gelirlerini  maddi tazminat yolu ile isteyebilmektedir ayrıca yaralanma neticesinde duyduğu üzüntü ve ıdırap içinde ayrıca manevi tazminat talebinde bulunabilmektedir. Sakatlanmalı trafik kazalarında ise ortaya çıkan sakatlık oranı neticesinde tüm ömrü boyunca ortaya çıkacak iş gücü kaybı ile birlikte tedavi giderlerini maddi tazminat yolu ile isteyebilmektedir. Ayrıca yine kaza neticesinde oluşan sakatlık durumunun kişide bıraktığı üzüntü ve psikolojik bozukluk durumunda manevi tazminat talebinde bulunabilmektedir. Ölümlü trafik kazalarında durum biraz daha farklılık göstermektedir. Yaralanmalı ve sakatlanmalı trafik kazalarında olduğu gibi burada da maddi ve manevi tazminat haklarımız bulunmaktadır. Ancak buradaki farklılık bu tazminat taleplerinin kimler tarafından isteneceği noktasında oluşmaktadır. Ölümlü trafik kazalarında ölen bir kişi kimseyi dava edemeyeceğinden veya haklarını arayacamayacağından dolayı bu hak arama süreci kişinin yakınları tarafından gerçekleşir. Ölen kişinin yakınları cenaze ve defin masrafları adı altında maddi tazminat talebinde bulunabilirler. Ayrıca ölen kişinin yakınları, ölen kişinin desteğinden yoksan kaldıkları gerekçesiyle yine maddi tazminat talebinde bulunabilirler. Bu talep sadece ölen kişi ile arasında kan bağı bulunan kişilerin öne sürebileceği bir şey olmamakla birlikte aksine ölen kişinin desteğine muhtaç olan herkes tarafından talepte bulunulabilmektedir. Ölen kişinin destekteğinden yoksan kalma tazminatı adı altında maddi tazminat talebinde bulunabileceğimiz gibi yine ölen kişinin ölümünden dolayı duyduğumuz üzüntü ve ızdıraptan dolayı da bir manevi tazminat talebinde bulunmamız mümkün olabilmektedir.

ÖLÜMLÜ TRAFİK KAZALARINDA TAZMİNAT DAVALARI

Günümüzde ülkemizde yüzbinlerce trafik kazası meydan gelmektedir. 2021 yılında toplam 1 milyon 186 bin 353 adet trafik kazası gelmiştir. Bu kazaların 187 bin 963 adedi ise ölümlü yaralanmalı trafik kazasıdır. Bu istatistiklere baktığımız zaman görüyoruz ki, ölümlü yaralanmalı trafik kazaları ülkemizin acı gerçeklerinden birisidir. Bu tarzlardaki kazaların bıraktığı maddi ve manevi yaralar çok büyük ölçüde olduğu için söz konusu tazminat miktarları da çok büyük miktarda olmaktadır. Ancak meydana gelen ölümlü kazalarda kişi her ne kadar hayata gözlerini yummuş olsa da en azından yakınlarının, daha spesifik bir tabirle ölenin desteğinden yoksun kalanların talep edebilecekleri bir takım alacak kalemleri bulunmaktadır.

ÖLÜMLÜ TRAFİK KAZALARINDA TALEP EDİLEBİLECEK TAZMİNATLAR

  • Tedavi ve hastane giderleri,
  • Cenaze giderleri,
  • Manevi tazminat
  • Destekten yoksun kalma tazminatı olarak sayabiliriz.

DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI

Meydana gelen ölümlü trafik kazası neticesinde ölenin desteğinden yoksun kalanların, yoksun kalmış oldukları işbu destekten ötürü sigorta şirketinden talep edeceği alacak kalemi bulunmaktadır. Destekten yoksun kalma tazminatında tazmin edilen zarar, ilgili desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Bu tazminatın amacı, destekten yoksun kalanların, desteğin ölümünden önce sahip oldukları sosyal ve ekonomik durumu korumaktır. Bunun hukuki dayanağı Borçlar Kanunu’nun 53.maddesidir. Destekten yoksun kalma tazminatının hesabında, destekten yoksun kalanlara vefat etmiş kişinin sağlığında sağlamış olduğu desteğin miktarı doğrultusunda doğru şekilde belirlenmelidir. Ölenin, parasal ve bedensel destekliğinin derecesi tazminatın belirlenmesinde önemli bir ölçüdür. Bu belirlemede, destek ile destek olunan arasındaki yakınlığın derecesi, aralarındaki manevi bağ, davacıların yaşları, dahil oldukları sosyal ve ekonomik çevre, yaşam standartları gibi tazminat miktarına etkili olabilecek unsurlar da göz önünde bulundurulacaktır.

CENAZE GİDERLERİ

Trafik kazası nedeniyle ölümün gerçekleşmesi halinde, vefat edenin tüm cenaze giderleri tazminata konu olur. Bu tazminat talebi için yapılan masrafların fatura gibi belgelerle ispatlanması gerekmektedir.

TEDAVİ VE HASTANE GİDERLERİ

Trafik kazası sebebiyle ölen kişinin, kaza sonrası gördüğü tedavi giderleri ve hastane giderleri tazmin edilebilir.

MANEVİ TAZMİNAT

Ölümlü trafik kazalarında yaşadıkları kayıptan ötürü elem, keder, acı gibi manevi zarar gören kimselerin bunu ispatlaması koşuluyla manevi tazminat istemesi mümkündür. Mahkemeler, tazminat miktarının, kazada yakınlarını kaybeden kişilerin kayıpların telafisinin olanaksızlığı nedeniyle yakınlarında oluşan derin üzüntüyü bir nebze de olsun dindirecek miktarda olmasına özen göstermektedir.

TRAFİK KAZALARI VE HUKUKİ SÜREÇ

Türkiye’de trafik kazalarının oranının yıldan yıla artış göstermesiyle birlikte trafik sigortalarının da buna paralel bir şekilde önemi günden güne artmaya başlamıştır. Bilindiği üzere yaralanmalı bir trafik kazası meydana geldiğinde kaza neticesinde yaralanan mağdur tarafın yahut kazanın ölümle sonuçlanması halinde ölenin desteğinden yoksun kalan tarafın hukuken başvurabileceği iki yol vardır:

  1. ZMSS (Zorunlu Mali Mesuliyet Sorumluluk Sigortası) kapsamında karşı taraf sigortalı aracın ZMSS’ de kayıtlı olan sigorta şirketine başvurmak
  2. Kazada yaralanan mağdur tarafın araç üzerinde kasko poliçesi bulunması halinde poliçede kayıtlı sigorta şirketine başvurmak

Bahsi geçen hukuki yollardan ikinci bahisteki kasko poliçesi ihtiyari bir poliçe olmasına karşılık ZMSS zorunlu bir poliçe türüdür. İşbu sebeple belirli bir motorlu aracın işleteni, söz konusu aracı için maddi hasarlı ve yaralanmalı trafik kazalarında karşı tarafın zararının giderilmesi amacıyla trafik sigortası yaptırmakla mükelleftir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu m.91/1, söz konusu trafik sigortası yaptırma yükümlülüğünün yasal düzenlemesini teşvik etmektedir: “İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere trafik sigortası yaptırmak ilgili yasa hükmüne göre zaruridir.

İlgili yasadaki m.91/1 hükmü, m.81/1 hükmü ile birlikte değerlendirilecek olursa poliçe kapsamındaki sigorta şirketi, meydana gelen yaralanmalı trafik kazalarında karşı tarafın zararını işletenin sorumluluğu çerçevesinde belirli bir limite kadar tazmin edecektir. Buna ilave olarak söylenebilecek şey ise trafik sigortası kapsamında talep edilecek tazminat kalemlerinin sınırsız olmamasıdır. Zira Karayolları Trafik Kanunu m.92 ve 29355 sayılı Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.6 hükümleri trafik sigortası kapsamı dışında kalan halleri sınırlı sayı ilkesine göre düzenlemiştir.

Yukarıda yaptığımız açıklamalardan sonra yaralanmalı veya ölümlü bir trafik kazası meydana geldiğinde mağdur tarafın yaralanması halinde karşı tarafın trafik sigortası kapsamındaki sigorta şirketine Karayolları Trafik Kanunu ve ilgili sigortanın genel şartları ile belirlenen kapsam dairesinde araç üzerindeki maddi zararlarını ve vücut bütünlüğünün bozulması sebebiyle bedeni hasarlarının tazminini, ölümlü bir kaza olması halinde ise ölenin desteğinden yoksun kalanın destekten yoksun kalma alacağının tazminini talep hakkı olduğunu söyleyebiliriz.

İşbu sebeplerden birinin varlığı halinde ilgili kişi başvuru için zorunlu olan belgelerle birlikte sigorta şirketine başvurduğu takdirde ilgili sigorta şirketinin Karayolları Trafik Kanunu m.97’ye göre 15 gün içerisinde başvuruya cevap vermesi gerekmektedir. Sigorta şirketinin bu süre içerisinde başvuruya cevap vermemesi ya da talebin tamamen reddedilmesi veya yapılan ödemenin talebi tam olarak karşılamaması halinde başvuran taraf uyuşmazlığı dava yoluyla Asliye Ticaret Mahkemesine taşıyabileceği gibi 5684 sayılı Sigortacılık Kanununa göre Sigorta Tahkim Komisyonuna da başvurabilmektedir. Uygulamada sürecin daha hızlı işlemesi sebebiyle genellikle tahkim yoluna gidildiği görülmektedir. Zira bir uyuşmazlığın ilk derece mahkemesinde en az iki yıl gibi sürelerle karara çıktığı görülürken Sigorta Tahkim Komisyonundaki uyuşmazlık hakemlerinin yahut hakem heyetinin dosyayı 4 ay gibi kısa bir sürede inceleme zorunlulukları vardır.

Sigorta Tahkim Komisyonundaki uyuşmazlıklarda, uyuşmazlık konusunun 8.000 TL ve üzerinde olması halinde uyuşmazlık hakeminin yahut uyuşmazlık hakem heyetinin verdiği karara karşı iki tarafın da komisyon içerisinde itiraz hakem heyetine başvurma hakkı bulunmaktadır. Ancak 8.000 TL’nin altındaki başvurularda hakemin vermiş olduğu kararlar kesin olduğu için artık tarafların bu kararlara karşı başvuru hakkı bulunmayacaktır. İtiraz Hakem Heyetinin vermiş olduğu kararlara karşı ise taraflardan her biri temyiz yoluna başvurabilmektedir. Bu halde ise taraflar başvurularını Asliye Ticaret Mahkemelerine yapacak olup Asliye Ticaret Mahkemeleri bu konuda aracılık görevini üstlenmektedir.

Yukarıdaki açıklamalardan da görüleceği üzere bir trafik kazası meydana geldiğinde tarafların başvurabileceği hukuki yollar kanunla ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Özetle bir kaza vukua erdiğinde kazada yaralanan yahut ölenin desteğinden yoksun kalanlar Karayolları Trafik Kanunu ve ilgili sigortanın genel şartları kapsamındaki taleplerini başvuru yoluyla ilgili belgelerle birlikte sigorta şirketine iletebilirler. Sigorta şirketinin bu talepleri karşılamaması yahut hiç cevap vermemesi durumunda ilgili sigorta şirketine Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açılabileceği gibi Sigorta Tahkim Komisyonuna da başvurulabilecektir. Böylece başvuran yahut davacı olan tarafın tazminat talebi yasal hükümler çerçevesinde kabul edilecek yahut reddolunacaktır.

Open chat
Whatsappdan mesaj at
Merhaba
Geçmiş Olsun.Size yardımcı olabiliriz.
Hemen Ara