Arama:
Hasar Tazminatı ve Tahkim: Yargıtay Kararlarıyla Desteklenen Birleştirici Bir Makale

Hasar tazminatı, hukuki süreçlerde sıkça karşılaşılan bir konudur ve taraflar arasında çözülmesi gereken bir anlaşmazlık oluştuğunda devreye giren bir mekanizmadır. Bu makalede, hasar tazminatı sürecini ve tahkimi ele alacak ve yargıtay kararlarıyla desteklenen birleştirici bir bakış sunacağız.

Hasar Tazminatı Nedir?

Hasar tazminatı, bir kişi veya kurumun, başka bir kişi veya kuruma verdiği zararın karşılanması için ödenen bir bedeldir. Bu zarar, maddi veya manevi olabilir ve genellikle hukuki süreçlerle çözümlenir. Hasar tazminatı talepleri, genellikle bir hukuk davasının sonucunda ortaya çıkar ve mahkemeler tarafından karara bağlanır.

Tahkim Nedir?

Tahkim, taraflar arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkların, mahkemeler yerine bağımsız bir üçüncü tarafça çözümlendiği bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Tahkim, tarafların anlaşarak seçtiği bir veya daha fazla tahkimci tarafından yürütülür ve son karar bağlayıcıdır. Bu yöntem, hızlı ve etkili bir çözüm sağlamak için tercih edilir ve mahkemelerin yükünü azaltır.

Hasar Tazminatı ve Tahkim İlişkisi

Hasar tazminatı talepleri, genellikle mahkemelerde çözümlenirken, taraflar arasında anlaşmazlık durumunda tahkim de bir seçenek olabilir. Taraflar, anlaşmazlığı çözmek için tahkim yolunu tercih edebilirler. Bu durumda, tahkim süreci, hasar tazminatı taleplerinin çözümünde kullanılan bir yöntem olacaktır.

Tahkim, hasar tazminatı talepleri için daha hızlı ve etkili bir çözüm sağlayabilir. Mahkemelerdeki dava süreci genellikle uzun ve karmaşık olabilirken, tahkim süreci daha kısa sürebilir ve tarafların daha fazla kontrol sahibi olmasını sağlar. Ayrıca, tahkim kararları, mahkeme kararları gibi bağlayıcıdır ve uygulanabilirlikleri yüksek bir düzeydedir.

Yargıtay Kararlarıyla Desteklenen Hasar Tazminatı ve Tahkim

Yargıtay, hasar tazminatı ve tahkim konularında birçok karar vermiştir ve bu kararlar, hukuki süreçlere rehberlik etmektedir. Yargıtay kararları, hasar tazminatı taleplerinin nasıl değerlendirileceği, tahkim sürecinin nasıl yürütüleceği ve tahkim kararlarının nasıl uygulanacağı konularında önemli bir kaynaktır.

Hasar tazminatı talepleriyle ilgili olarak, Yargıtay’ın verdiği kararlar, tazminat miktarının belirlenmesinde adil bir yaklaşım sergilemektedir. Yargıtay, zararın türüne, miktarına ve tarafların kusur oranına göre tazminat miktarını belirlemektedir. Bu kararlar, hasar tazminatı taleplerinin adil bir şekilde çözümlenmesini sağlamaktadır.

Tahkim konusunda ise, Yargıtay’ın verdiği kararlar, tahkim sürecinin yasal çerçevesini belirlemekte ve tahkim kararlarının uygulanabilirliğini güvence altına almaktadır. Yargıtay kararları, tahkim sürecinin adil ve tarafsız bir şekilde yürütülmesini sağlamaktadır.

Arabuluculuk ve Hasar Tazminatı

Arabuluculuk, taraflar arasında anlaşmazlıkların çözümünde kullanılan bir başka alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Hasar tazminatı talepleriyle ilgili olarak, arabuluculuk süreci bir seçenek olabilir. Taraflar, arabuluculuk yoluyla anlaşmazlıklarını çözmek ve hasar tazminatı taleplerini karşılıklı olarak kabul edilebilir bir şekilde çözmek için arabuluculuk hizmetlerinden faydalanabilirler.

Arabuluculuk, taraflar arasında anlaşmazlıkları çözmek için daha az resmi bir yol sunar ve daha hızlı sonuçlar almayı mümkün kılar. Ancak, arabuluculuk süreci, hasar tazminatı taleplerinin çözümünde tahkim veya mahkeme süreci kadar bağlayıcı değildir. Taraflar, arabuluculuk sonucunda anlaşmaya varmazlarsa, daha sonra tahkim veya mahkeme yolunu tercih edebilirler.

Hasar Tazminatı ve Tahkim: Birleştirici Bir Yaklaşım

Hasar tazminatı talepleri, tahkim veya mahkeme süreciyle çözümlenebilir. Tahkim, hasar tazminatı talepleri için hızlı ve etkili bir çözüm sağlarken, mahkeme süreci daha kapsamlı bir inceleme ve karar verme süreci sunar. Yargıtay kararları, hasar tazminatı ve tahkim konularında rehberlik ederken, arabuluculuk da bir seçenek olarak değerlendirilebilir.

Hasar tazminatı ve tahkim konularında uzman bir avukatın rehberliği, tarafların haklarını korumak ve adil bir çözüm elde etmek için önemlidir. Bu süreçte, yargıtay kararları ve hukuki bilgi birleştirici bir yaklaşım sunar ve taraflara doğru kararlar almak için gerekli rehberliği sağlar.

Trafik Sigortası ve Hukuki Çözüm

Trafik sigortasını size yazımda detaylı ve anlaşılır bir şekilde açıklamadan önce sigorta kavramını size açıklamam gerekiyor. Çünkü ülkemizde en fazla yaptırılan sigorta çeşidi olan trafik sigortası ile ilgili insanlar genelde yanlış bilgilere sahiptirler. Yazımda önce sigortanın tanımını, unsurlarını trafik sigortası açısından inceleyeceğim. Bununla birlikte trafik sigortasının tanımını, kaynaklarını, kapsamını ele alacağım. Son olarak trafik sigortası açısından ortaya çıkacak sorunları olaylar eşliğinde açıklayıp bunları hukuki bir çözüme kavuşturacağım. Keyifli okumalar dilerim.

            Sigorta hukuku, sigorta sözleşmesi ilişkisine yönelik kurallar ile sigortacılık faaliyetinde bulunacak tüzel kişilerin bu faaliyetlerine ilişkin kuralları düzenleyen karma nitelikli bir hukuk dalıdır. Sigorta, kişilerin gelecekte meydana gelecek olaylardan doğan malvarlıklarında zarar ortaya çıkacağını öngördükleri durumları güvence altına almak istemeleri sonucu doğmuştur. Sigorta bir güvence sistemidir. Trafik sigortasını bu hukuk dalı altında incelememiz gerekir.

            Sigorta sisteminin kurulabilmesi için altı tane unsur gerekmektedir. Bunları trafik sigortası kapsamında değerlendirelim:

  1. Tehlikeye maruz kalacak kişiler unsuru
  2. Trafikte ortaya çıkacak kaza tehlikeli bir durumdur. Hem malvarlığı açısından hem de şahıs varlığı açısından kişileri etkiler. Örnekle açıklayayım, bir trafik kazası olduğu zaman karşı tarafın aracına zarar verildiğinde karşı tarafında malvarlığı tehlikeye maruz kalır. Daha kötüsü karşı tarafın vücut bütünlüğüne zarar verilmesi durumu da ortaya çıkabilir. İşte ilk unsurumuz olayın gerçekleşmesi için gerekli olan kişi unsurudur.

2.   Riziko unsuru

  • Riziko, sigorta hukukunun temel kavramları içerisinde yer alır. Tazmin borcu meydana getirebilecek herhangi bir olayın ortaya çıkması durumuna denilmektedir. Örneğimize devam edelim. Trafik kazası yapıldığında karşı tarafa verilen zarar tazmin yoluyla giderilir. İşte bu tehlikeli durumu tazmin altına almaya riziko unsuru denir.

3.   Rizikoların aynı ve benzer olması unsuru

  • Sigortanın ortaya çıkış hikayesinde dahi bu unsur insanları birleştirmiştir. İnsanların benzer durumlar karşısında zararı tazmin altına almaları düşüncesi Londra yangını ile ortaya çıkmıştır. Bu ortak düşünceyi trafik sigortası açısında inceleyecek olursak günümüzde Türkiye’de otuz milyona yakın araç bulunmaktadır. Bu araçların kaza sonucu ortaya çıkartacakları zararlar birbirine benzer veya aynı doğrultudadır. Sigorta şirketleri açısından da kar elde etme durumu vardır. Birden fazla kişi olmalıdır ki sigorta şirketleri kar elde edebilsinler.

4.   Sigorta teminatı unsuru

  • Kişilerin herhangi bir kaza, doğal afet veya olumsuz diğer durumlar ile karşılaşmaları sonucunda meydana gelen kayıpların giderilmesini sağlayan güvence ve bedellerdir. Zorunlu trafik sigortası teminat limitleri Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK) tarafından aracın özelliklerine göre belirlenir. Bu teminat olası bir kaza durumunda kusurlu tarafın karşı tarafa verdiği maddi ve bedeni zararlar ile sağlık masraflarını sakatlanma ve ölüm dahil olmak üzere belirli limitler dahilinde teminat altına alır. Kaza örneğini düşündüğümüzde eğer ki ortaya çıkacak zararın tazmini sigorta teminatını aşarsa sigorta şirketi sadece teminat limitlerine kadar ödeme yapar. Kalan hasar bedeli, sigortalı ve zarar gören üçüncü şahıs tarafından ödenir. Burada insanların bir yanlış anlaması durumu vardır. Trafik sigortası yaptırdıkları zaman olası bütün zararları sigorta şirketinin ödeyeceğini düşünürler ve buna göre hareket ederler ama böyle bir durum söz konusu dahilinde değildir.

5.   Prim unsuru

  • Risk gerçekleştiğinde ödenecek tazminat ya da bedelin esasını teşkil eden paraya prim denir. Sigorta primi sigorta ettirenin, sigortacının riski taşıma borcunun karşılığı olarak ödediği paraya denir. Sigorta primleri ayni ve nakdi bir şekilde ödenebildiği gibi ayni şekilde ödemeye pek rastlanmaz. Türk Ticaret Kanunu’na göre nakit olarak ödenmesi asıl olandır. Bu prim aracın modeli, yaşanılan il (plaka numarası) ve aracın hasar geçmişi gibi araçla ilgili unsurlar dikkate alınarak hesaplanır. Kaza örneğimizde kaza olduktan sonra ödenecek tazminat bu prim ödemeleri ile ödenir. Örnek verecek olursam olası kazanın karşı tarafın ölümüyle sonuçlanması durumunda karşı tarafın mirasçıları destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilirler. İşte bu durumda ödenen primler devreye girmektedir. Yine yanlış anlaşılan bir durumun üzerini çizmek istiyorum. Sigorta şirketleri zararın tamamını karşılamazlar. Sigorta kapsamında olan zararları tazmin ederler.

6.   Sigorta ettirenin korumadan yararlanması için talep hakkına sahip olması unsuru

  • Olası zarar durumu gerçekleştiğinde zararın teminat kapsamında yer alıp almadığına bakılmalıdır. Çünkü sigortacılar her rizikoyu teminat altına almaz. Rizikoların türlerine göre teminat altına alırlar. İşte bu unsurda da kişinin teminatı talep edebilme hakkı olmalıdır.

Son olarak bu ilk bölümde sigortayı anlattığım bilgiler çerçevesinde tanımlayalım:

Sigorta, aynı veya benzer tehlikelere maruz kalan kişiler için rizikonun gerçekleşmesi sonucunda ortaya çıkacak ihtiyacın belli bir prim karşılığında giderilmesine yönelik olarak bağımsız hukuki bir talep hakkına sahip olunması durumudur.

Trafik sigortası, kara yollarında seyir halindeyken meydana gelen kazalarda karşı tarafta oluşabilecek zararların karşılanmasını sağlayan bir sigorta türüdür. Araç işleteni bir kaza sonucu üçüncü şahıslara yada diğer araçlara verdiği zararları tazminat altına alan bir poliçedir.

Trafik sigortası, zarar sigortaları içerisinde sorumluluk kapsamında yer alan zorunlu bir sigortadır. 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 4721 Sayılı Ticaret Kanunu ve ilgili metinlerde düzenlenir. Daha iyi anlayabilmek adına bu üç kavramı açıklayalım.

  • Zarar sigortası, teminat altına alınan rizikonun gerçekleşmesi neticesinde malvarlığında bir zararın oluşması hedeflenir ve bu oluşan zararın giderilmesi de sigorta sözleşmesinin konusunu oluşturur.
  • Sorumluluk sigortası, iş yerlerinde oluşabilecek iş kazalarından, ticari ürünlerin görebileceği hasarlardan, mesleki koşullardan doğabilecek sorumluluklarından zarar görülmemesi amacıyla düzenlenir.
  • Zorunlu sigorta, hem sigorta sahibini güvence altına alıp üçüncü şahısları risklere karşı korumak için hem de kamu güvenliğini sağlamak için yasal mecburiyeti bulunan sigorta poliçeleridir.

Trafik sigortasıyla ilgili kavramsal açıklamaları yaptıktan sonra şimdi günlük hayatımızda karşımıza çıkan kapsamını değerlendirelim ve örneklerle açıklayalım. Bu açıklamaları yaparken insanların karıştırdığı kavramları ve durumları olaylar eşliğinde madde madde anlatacağım.

Trafik Sigortası Neleri Kapsamaz?

Nasıl ki bir ürün aldığımızda kullanma kılavuzunda nelerin yapılması gerektiğinden daha çok nelerin yapılmaması gerektiği anlatılıyorsa burada da aynı yöntemi izleyeceğim. Sonuçta bir trafik sigortası alırken bunu bir ürün olarak düşünebiliriz.

  1. Trafik Sigortası ≠ Kasko Sigortası

İnsanların belki de trafik sigortası kapsamında en çok karıştırdığı iki kavram bu kavramlar olabilir. Trafik sigortası, karşı tarafın aracına verilen zararı aynı zamanda başkalarına (3. Şahıs) verilen bedeni ve maddi zararı karşılar. Kasko sigortası ise sadece kendi aracına verilen zararı karşılayan bir sigortadır. Bir kaza durumunda kendi aracınıza verilen zararı trafik sigortası kapsamında isteyemezsiniz. Bu zarar kasko sigortası kapsamında karşılanır.

II.  Yakın akrabalarınıza trafikte vermiş olduğunuz zararı karşılamaz.

Özellikle burada eş ve çocukların araçlarına verilen zararı karşılamaz. Çünkü trafik sigortası üçüncü şahıslara yönelik zararları kapsayan bir sigorta türüdür. Yakın akrabalar üçüncü şahıs kategorisinde olmadığı için verilen zarar karşılanmaz.

III. Manevi zarar karşılanmaz

İnsanlar her konuyla ilgili manevi tazminat talebinde bulunabileceklerini düşünseler dahi trafik sigortası için böyle bir durum söz konusu değildir.

IV. Gelir kaybı zararını karşılamaz

Diyelim ki bir taksiye çarptınız bu durumda taksi beş gün iş göremez hale geldi. Bunun sonucunda beş günlük bir gelir kaybı yaşanmış olur. Sigorta şirketi bu zararı karşılamaz. Zarar, zarar verenden talep edilir.

V.  Site içerisinde meydana gelen zararlar karşılanmaz.

Burada asıl önemli olan site içinde karayolunun olup olmamasıdır. Bu durum pek mümkün değildir. Bundan kaynaklı da site içerisinde meydana gelen zararlar karşılanmaz. Çünkü trafik sigortası karayollarında meydana gelen zararları karşılamaya yöneliktir.

Şimdi bundan sonraki maddeler trafik sigortasının kapsamı içerisinde bulunur ama rücu durumu söz konusudur. Rücu, kişinin yükümlülüklerinden caymasını ifade eder. Tüzel ya da özel kişiler için geçerli olan bu kavram sigorta şirketlerini de kapsar. Sigorta şirketinin sözleşme ile belirlenen görevlerinden vazgeçebilmesi için rücu talebinde bulunması gerekmektedir.

VI. Eğer ki kaza anında kişinin ehliyeti yoksa veya kişinin ehliyetine el konulmuşsa ortaya çıkan zararlar sigorta şirketi tarafından tazmin edilir. Daha sonrasında sigorta şirketi ödediği tazminatı kişiden rücu eder. Hukuk yoluyla alır.

VII.           Alkollü araç kullanımı sırasında kaza gerçekleşmişse ortaya çıkan zararlar sigorta şirketi tarafından tazmin edilir. Daha sonrasında sigorta şirketi ödediği tazminatı kişiden rücu eder. Hukuk yoluyla alır.

VIII.         Kişi kaza yaptığı sırada ağır kusurlu bir hareketi bilerek ve isteyerek yaptıysa sigorta şirketi zarardan doğan tazminatı ödedikten sonra kişiden rücu eder. Bu ağır kusurlu harekete örnek olarak bilerek ve isteyerek aracı ters yolda sürmeyi örnek olarak verebiliriz.

IX. Araç limitinin üzerinde yolcu ve yük taşırken kaza yaptığında kazanın sebebini bilirkişi bu duruma bağlıyorsa sigorta şirketi zararı öder. Daha sonrasında kişiden ödediği tazminatı rücu eder.

Tazminatı belirleme durumuyla ilgili de şöyle bir açıklama yapılır:

      “Trafik sigortası bir sorumluluk sigortasıdır. Dolayısıyla kusur ve kusur oranı nezdinde tazminat yapılır. Kişilere verilen zararlarda tazminat tutarları, o kişinin yaşına, ortalama gelirine ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin yaşlarına göre belirlenir. Araçlara verilen zararlarda aracın aldığı zarar tazminatı belirler.”

 Şimdi son bölüme geldiğimizde ortaya çıkacak sorunların hukuki çözümlerinin nasıl olacağını konusunu inceleyeceğiz. Trafik esnasında olası bir kaza olduğunda ortaya çıkacak zararların sigorta ile ilgili olan bölümünde karşımıza iki seçenek çıkıyor:

  1. Tahkim Yolu
  2. Günümüzde hukuk sistemimiz içerisinde tahkim önemli bir konuma gelmiştir. Sigorta hukuku açısından da faydalarından kaynaklı tahkim yoluna başvurular artmıştır.
  3. Tahkim yoluna gidilmesinin en önemli sebeplerini aşağıda sıraladım:
  4. Tahkim yargılama süresinin kısa olması: Tahkim sisteminin kendine ait özellikleriyle birlikte mahkemelere göre daha kısa bir sürede yargılama gerçekleşmiş oluyor. Yargılamanın kısa sürmesi hak kaybının en aza indirilmesi anlamına geldiği için tahkim yolu tercih ediliyor.
  5. Maliyetin düşük olması: Tüketicilerin korunmasına yönelik ihdas edilen tahkim sistemlerinde maliyetler oldukça düşüktür. Kötüye kullanma ve gereksiz başvuruların önlenmesi için başvuru ücreti vardır.
  6. Yargılama sürecinin uzmanlar tarafından yürütülmesi: Hakemleri, konunun uzmanı kişiler seçmektedir. Böylelikle her konu için uzman olan kişi uyuşmazlığı çözmektedir.
  7. Hakem kararlarının kesin olması: Belirli sınırlamalarla birlikte hakemin kararları kesindir. Bu durum süreyi kısaltarak zarar görenin alacağını bir an önce almasını sağlamaktadır.
  8. Tahkim yoluna gidilebilmesi için öncelikle uyuşmazlığın tahkime götürülebilir niteliğe sahip olması gerekir. Sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasında sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar tahkime götürülebilir.
  9. Tahkime başvuruya yetkili olan kişi, sigorta sözleşmesini akdeden sigorta ettiren ya da sigorta sözleşmesinden yararlanan kişiler olan sigortalı veya lehtardır.
  10. Sigorta şirketleri ve güvence hesabına sigorta tahkiminde aleyhine başvuru yapılabilir.
  11. Bu tahkim türünde başvuru doğrudan tahkim komisyonuna yapılmaktadır. Başvurunun doğrudan Sigorta Tahkim Komisyonunun merkezine veya başvuru yapan kişinin yerleşim yerinin bulunduğu ya da rizikonun gerçekleştiği yerdeki büroya yapılması gerekir.
  12. Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılan başvurunun ardından komisyon yetkilileri, başvuru konusu uyuşmazlığın ön incelemesinin yapılması için raportör görevlendirir ve yönetmelikte sayılan ön şartların varlığının tetkiki sağlanır. Raportörlerin on beş gün içinde yapacakları tetkikin ardından dosya, raportörün hazırlayacağı ön rapor ile birlikte seçilen hakeme veya hakem heyetine intikal ettirilir. Hakemler, komisyon tarafından görevlendirildikleri tarihten itibaren dört ay içerisinde yargılamayı tamamlamak zorunda olmakla birlikte; söz konusu sürenin, tarafların yazılı muvafakatleri alınmak suretiyle uzatılması mümkündür.
  13. Hakem kararlarına karşı sadece “iptal davası” yöntemi belirlenmiştir. İki aşamalı yapılan incelemeyle birlikte karar verilmiş olur.

2.   Dava Yolu

Bu yolda karşımıza tazminat davaları çıkmaktadır. Tazminat davaları maddi tazminat davaları ve manevi tazminat davaları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Biz trafik sigortası kapsamında manevi tazminat davası açamayız. Sadece maddi tazminat davası açabiliriz ve zararımızı bu şekilde tazmin ederiz.

  • Maddi Tazminat Davası

Bir kişinin, başka bir kişiye hukuka aykırı ve kusurlu olarak zarar vermesi ve bu zararın maddi açıdan gerçekleşmesi üzerine, maddi zararın tazmin edilmesi istemi ile açılan davaya, maddi tazminat davası denmektedir. Sigorta hukuku kapsamında maddi tazminat davası açtığımızda aşağıda sıraladığım maddelerin tazminini isteyebilme hakkına sahibiz.

Maddi tazminatımızı; sigorta şirketlerinden, aracın işleteninden ve sürücüsünden gelişen durumun şartlarına göre isteyebilme hakkına sahibiz.

  1. Maddi hasar: Diyelim ki bir trafik kazası gerçekleşti. Bu durumda arabada bir zarar da meydana gelmiş olur. Bu maddi hasarın zararını sigorta şirketlerinden isteyebiliriz.
  2. Değer kaybı: Trafik kazası durumunda zarar gören araç bir değer kaybına uğramaktadır. Bu zararın da sigorta şirketinden tazminini isteyebiliriz.
  3. Yoksunluk Zararı: Bir taksi trafik kazasına karıştığı zaman aracın zarar görmesi halinde belirli bir süre çalışamaz hale gelebilir. Bu durumda yoksun kaldığı hakkını talep edebilir. Burada önemli olan bu zararı sigorta şirketlerinin karşılamayacak oluşudur. Sigorta şirketleri bu zararı karşıladıkları zaman zarar veren kişiden zarar değerini hukuk yoluyla geri alırlar, rücu ederler. Bu zararı aracın işleteni, sürücüsü karşılar.

4.   Yaralama durumu (maluliyet)

  • Kalıcı maluliyet tazminatı: Uğradığı maluliyet zarar gören kişiye hayatı boyunca etki edecekse bu tazminatı isteyebilir kişi. Bu kalıcı maluliyet durumuna sadece doktor raporu ile karar verilir.
  • Geçici maluliyet tazminatı: Bu süreye iyileşme süreci dememiz doğru olur. İyileşme süreci boyunca yaşadığı zararın tazmini isteyebilir. Doktor raporu ile karar verilir.
  • Bakıcı tazminatı: Yaralanma durumunda kişinin bakıcıya ihtiyacı olursa bu zararın karşılanmasını isteyebilir.

5.   Ölüm durumu

  • Destekten yoksun kalma tazminatı: Kişinin ölümü durumunda onun desteğini verdiği kişiler belirli bir zarara uğramaktadır. Bu durumda bu zararı talep edebilirler.
  • Ölüm giderleri: Cenaze masrafları gibi masraflar bu giderler kapsamında istenebilir.

Son olarak dava sürecini de açıklamak istiyorum. Bu tür davalarda görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Sigorta şirketine dava açılacaksa Asliye Ticaret Mahkemesi görevlidir. Ölümlü veya yaralama sonucu trafik kazası sebebiyle açılacak maddi ve manevi tazminat davasında aşağıda sayıldığı üzere birden fazla yetkili mahkeme vardır.

  • Davalının yerleşim yeri mahkemesi
  • Trafik kazasının meydana geldiği yer mahkemesi
  • Davacının yerleşim yeri mahkemesi
  • Trafik sigortası şirketinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi

Tazminat davasında birden fazla yer mahkemesi yetkili olup davayı açan kişi bu konuda seçimlik hakkına sahiptir.

Hukuki çözüm bağlamında iki yolu da sizlere açıklayarak yazımı bitiriyorum. Umarım faydalı olmuştur ve aklınızdaki sorulara cevap bulabilmişsinizdir. Unutmayın ki her olay kendi şartları içerisinde değerlendirilir. Olay kapsamında daha detaylı bilgi almak ve süreci yönetebilmek için büromuzla iletişime geçebilirsiniz.

Trafik Kazalarında Alkolün Kusura Etkisi

Yine çok merak edilen bir makale başlığı olan trafik kazalarında alkolün kusura olan etkisi konusuna değineceğiz. Bilindiği üzere alkol kullanımı sonrasında kişide irade bozukluğu oluşmakta ve sağlıklı düşünme yetisi yüksek oranda azalmaktadır. Böyle olunca da sağlıklı kararlar verememektedir. Sonrasında ise vermiş olduğu kararlar hakkında pişmanlık dahi duyabilmektedir.

Kişi, eğer alkolü kendi iradesi ile almamış ise örneğin bir düğün eğlencesinde eğlenirken arkadaşları veyahut kötü niyetli kişiler tarafından meyve suyu, kola vb. içeceklerine alkol karıştırılıp kişinin sarhoş olması sağlanabilir. Yani irade dışı alınmış olan alkol sonucunda kişinin cezai bir sorumluluğu da bulunmamaktadır. Bunun böyle olması da gayet olağandır. Çünkü kişi kendi kusuru olmadığından geçici olarak kusur yeteneği zayıflamıştır.

Alkolün en büyük risklerinden birisi de alkollü şekilde araç kullanmaktır. Çünkü, irade kısıtlanınca buna bağlı olarak da refleksler azalmaktadır. İlgili kanunda alkollü araç kullanma ile ilgili hükümler konulmuş ve kişilerden bu kurallara uymaları, uymamaları durumunda ise tespiti halinde adli ve idari yaptırımların uygulanacağı belirtilmektedir. Kişi, iradi olarak alkol kullanmışsa ve almış olduğu alkol miktarı belirli bir promilin üzerinde ise kusur sorumluluğu tamdır ve tam olarak sorumlu olacaktır.

İnsan nüfusunun artmasının doğal sonucu olarak ulaşım insanlar için zaruriyet halinde olmuştur. Zamanla gelişen bu olaylar çevresinde de kişilerin özgürlükleri belirli bir sınıra yani belirli bir kurallara dahil edilmiştir. Bunun en temel nedeni ise bir hak kullanılırken diğerinin bundan zarar görmesini asgari düzeye indirmektir. Bu yüzden araç kullanımının artması sonucunda yaşanan olaylar da göz önüne alınarak kanun koyucu tarafından trafiğe çıkacak olan araçlara ve bu araçları kullanacak sürücülere birtakım kısıtlamalar getirilmiştir. Konu başlığında da bahsetmiş olduğumuz alkol de bu kısıtlamaların içerisindedir. Çünkü, gerek bilimsel gerekse de psikolojik araştırmalar kişilerin alkollü bir şekilde araç kullanmasının doğru olmadığını ortaya koymuştur.

Alkollü olarak yapılan trafik kazasında, kişinin alkol miktarı ile kaza arasında bir nedensellik bağı da aranmaktadır. Buna göre bir sorumluluk oranı belirlenecektir. Belki de kişi alkollü olsa dahi gerçekleşen kaza da bir kusuru bulunmamaktadır. Bu halde sürücüye bir kusur atfedilmediği için cezai bir sorumluluğu da olmamaktadır.

Belirli bir promilin üstünde araç kullanımı ve aracı sağlıklı şekilde kontrol edemeyecek kadar alkol etkisi altında olunması durumunda dahi somut olayın özelliklerine göre kişinin gerçekleşen trafik kazasında hiçbir kusuru yoksa bu durumda teminat altına alınan sigorta şirketi tarafından zararının karşılanması gerekmektedir. Promil miktarı hususi araç sürücüleri için ayrı ticari araç sürücüleri için ayrı düzenlenmiştir. Gerçekleşen kaza sonucunda kişinin alkole bağlı kusuru detaylıca araştırılmalıdır. Çünkü bu durum nedensellik bağı ile birebir ilişkilidir. Kusurun olması durumda da sürücüye savcılık tarafından kamu davası açılabilecektir. Türk Ceza Kanunu ilgili maddesi trafik güvenliğini kasten tehlikeye sokma suçunu düzenlemiş ve buna bir hüküm bağlamış ve üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır denilmektedir. Kaza sonucunda trafik emniyet ekipleri tarafından kişinin ehliyetine 6 ay süreyle el konulmakta ve her yıl güncellenen tutarda idari para cezası kesilmektedir. Kişi iradi olarak alkolün etkisiyle bir kazaya sebebiyet vermesi durumunda, gerçekleşen kazada kastı olmasa dahi alkolü iradi olarak aldığı için olayda kusurlu sayılmaktadır. Ancak, bu cezanın oluşabilmesi için olayın somut olması gerekmektedir. Çünkü, bu suç kasten işlenilebilecek bir suç olup gerçekleşmesi ya da gerçekleşmesi muhtemel olmalıdır.

Kişinin yalnızca bir kazaya sebebiyet vermiş olması gerekmemekle birlikte Karayolları Trafik Kanunu’n ilgili maddesi gereğinde belirli bir promilin üzerinde alkol alınarak araç kullanmak TCK gereğince hapis cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiştir. Bu durumda rutin kontrol zamanlarında ya da şüpheli hareketler sonucunda dikkat çekmeniz durumunda durdurularak alkolmetre ile kontrol yapılır. Eğer alkollü çıkarsanız ki asgari promildeyseniz idari para cezası ve ehliyetinize bir süre el koymaktır, ancak asgari miktarın üstündeyseniz bu durumda ise, hakkınızda kamu davası açılıp cezai sorumluluğunuza gidilebilecektir. Ayrıca şu hususa da değinmek gerekirse, alkollü araç kullanımı tespit edildiğinde kişinin aracı da trafik ekipleri tarafından trafikten men edilmektedir.

Kişi alkollü şekilde araç kullanmaya devam etmesi durumunda, iki yıl süreyle ehliyetine el konulmaktadır.

Promil kavramından da bahsetmek gerekirse, promil bireyin kanında kaç mg alkol olduğunu gösteren bir ölçü birimidir. Bilimsel araştırmalar sonucunda kişinin almış olduğu alkole bağlı olarak her saat belirli bir oranda kandaki alkol miktarı azalmaktadır.

Alkolün trafik kazalarındaki etkisi Yargıtay kararlarında da gündeme gelmiştir. Şöyle ki, hak arama hürriyeti kapsamında kişiler ilk derece mahkemesinde umduğu şekilde karar alamayınca davayı olağan kanun yolu olan İstinaf’a götürür ve burada da bir sonuç alınamaz ise son olarak üst derece mahkemesi olan temyiz mercii Yargıtay tarafından kapsamlı bir inceleme sonucunda davaya son nokta konulmaktadır. Bu suretle Yargıtay’ın trafik kazasında alkolün etkisi ile ilgili vermiş olduğu kararı inceleyelim.


Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 07.03.2019 tarihli ve 2016/6764 E., 2019/2595 K. sayılı kararı
nda da belirtildiği üzere; Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, trafik kazasının münhasıran alkolün etkisi ile meydana geldiği ve 6111 sayılı yasanın yürürlüğünden sonra davanın açılmasından dolayı davaya dahil edilmek suretiyle SGK’nın taraf sıfatı kazanmayacağına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 15,20 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 07/03/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Karayolları Trafik Kanunu’na Göre Sigortaya Başvurma

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu madde 3 tanımlar kısmından da anlaşıldığı üzere karayolları üzerinde seyreden bir ya da daha fazla aracın dahil olduğu ölüm, yaralanma yahut zararla sonuçlanan olay trafik kazası olarak kabul edilir. Kanunda yapılan değişiklik sonucunda böyle bir olayın yaşanması halinde zarara uğrayanın öncelikle yapması gereken iş doğrudan dava yoluna başvurmak yerine sigorta kuruluşuna başvurmaktır.

 Trafik kazası sonucunda ilk olarak izlenmesi gereken prosedür KTK m.97’de düzenlenmiştir. Buna göre zarar gören sigorta kuruluşuna yazılı başvuru yapmalı ardından kuruluşun 15 gün içinde vereceği cevap üzerine dava yoluna gitmelidir. Bir başka deyişle, sigortadan 15 gün içinde yazılı cevap gelmez ya da gelen cevaba göre talep ile oluşan zararın örtüşmemesine ilişkin bir uyuşmazlık olursa zarar gören ancak bu durumda dava yoluna başvurabilecektir.

 Sigortaya başvuruda gereken belgeler trafik kazasının nasıl sonuçlanacağına göre farklılık gösterecektir. Tazminat taleplerinde bulunabilmek bu belgelerin sunulmuş olmasına bağlıdır.

  1. Trafik Kazası Ölümle Sonuçlanmışsa

Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları (KZMSSGŞ) EK6 uyarınca başvuruda ibraz edilmesi gereken belgeler:

  • Kaza raporu
  • Veraset İlamı
  • Güncel vukuatlı nüfus kayıt örneği
  • Mağdura ait son 3 aylık döneme ilişkin ücret belgesi
  • Hak sahibine ait banka hesap bilgileri
  • Ölüm raporu, Cumhuriyet Savcılığı İddianamesi/Takipsizlik Kararı, Ölenin meslek-kazancını gösteren belgeler, cenaze giderleri talep edilecekse buna ilişkin belgeler[1]
  • Trafik Kazası Yaralanma ile (Bedensel Zarar) Sonuçlanmışsa

KZMSSGŞ EK6 uyarınca şu belgeler verilmelidir:

  • Kaza raporu
  • Mağdura ait son 3 aylık döneme ait ücret belgesi
  • Hak sahibinin banka hesap bilgileri
  • Hak sahibinin kimlik bilgileri
  • Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik’e göre düzenlenen sağlık kurulu raporu
  • İddianame/takipsizlik kararı, meslek-kazancı gösteren belge[2]
  • Trafik Kazası Sonucu Araçta Hasar Meydana Gelmişse (Ekonomik Zarar)

Verilmesi gereken belgeler şunlardır:

  • Kaza raporu
  • Hak sahibi Tüzel Kişi ise imza sirküleri
  • Hak sahibi gerçek kişi ise kimlik bilgileri
  • Hak sahibinin banka hesap bilgileri
  • Araç ruhsatının fotokopisi, kaza esnasında aracı sürenin ehliyetinin fotokopisi, varsa hasarlı araca ilişkin fotoğraflar, hasar tespiti yapılmış ise bilir kişi raporu[3]

Sonuç olarak, Karayolları Trafik Kanunu’na göre trafik kazası sonucunda zarara uğramış kişi yahut ölümle sonuçlanan hallerde hak sahibi sözü geçen kanunun 91. maddesinde öngörülen zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki taleplerini öncelikle dava yolu yerine sigorta kuruluşuna başvuru şeklinde ileri sürmeleri gerekmektedir. Bu bakımdan sigorta kuruluşuna başvurmak “dava şartı” niteliğini haizdir.


[1] Nisa Nur Odabaşı Anşin, Karayolları Trafik Kanunu Kapsamında Sigortacının Hukuki Sorumluluğu, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, 2019., s.94.

[2] A.g.e., s.95

[3] A.g.e., s.95.

Sigorta Hukukunda Tahkim

5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’na göre sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar tahkimde çözülmelidir. Bu kanun öncesinde söz konusu uyuşmazlıkları mahkemelerde çözmeye çalışan sigortalıların aksine tahkim yolu ile daha hızlı, basit ve ucuz bir yolla uyuşmazlıkların çözülmesini sağlar. Bu şekilde sigortalıların hak kayıpları da önlenmiş olur.

Tahkim yoluna başvurulabilmesi için ilgili sigorta şirketinin sigorta tahkim sistemine üye olması gerekir. Sigorta şirketlerinin yanı sıra Güvence Hesabı, hayat sigortası yapabilmeleri gerekçesiyle emeklilik şirketleri, TARSİM, Doğal Afet Sigortaları Kurumu da sigorta tahkim sistemine üye olabilmektedir.

Sigortacılık Kanunu’na göre sigorta tahkim sistemine üye olmak zorunlu değildir. Sigorta tahkim sistemine üye olmayan kuruluşla sigortalı olan kişi, kendi arasında uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözülmesini kararlaştırdıkları bir anlaşma yapabilir. Bu kararın açık ve yazılı bir şekilde beyan edilmiş olması gerekir. Sigorta tahkim sistemine üyelik bulunmadığından buradan tahkim yolu gidilemese de aralarında anlaşma gereğince kurulan ve söz konusu olaya özel, geçici (ad hoc) tahkim için HMK hükümleri uygulanır. İkinci bir durum olarak sigorta şirketinin sigorta tahkim sistemine üye olduğu fakat aralarında tahkime başvurmakla ilgili herhangi bir anlaşma bulunmadığı haller, tahkime başvurmayı engellemez. Bir uyuşmazlık halinde sigorta şirketi tahkime başvurabilir.

Sigortacılık Kanunu m.30’a göre, yapılması zorunlu olan sigortalarda tahkim sistemine üyelik şartı aranmamaktadır.

Sigorta şirketi, sözleşmesinin ne zaman kurulduğuna bakılmaksızın, rizikonun gerçekleştiği tarihte tahkim sistemine üyeyse; olayla ilgili uyuşmazlık için tahkim sistemine başvurabilir. Önemli olan riziko meydana geldiğinde üye olmasıdır.

BAŞVURU

1.Sigortalının, Sigorta Tahkim Komisyonu’na doğrudan başvuru yapabilmesi mümkündür. Avukata vekalet de verebilir.

2.Hakkında başvuru yapılacak olan sigorta şirketi riziko meydana geldiğinde tahkim sistemine üyeyse, sigortalı, başvuru yapabilir.

3.Komisyon, başvurucudan uyuşmazlığın konusunu oluşturan miktara göre belirlenen bir başvuru ücreti alır.

4.Başvuru, başvuru yapanın ikametgahının bulunduğu, rizikonun gerçekleştiği yerlerdeki büroya veya Komisyon merkezine yapılır.

Başvurunun yapıldığı tarih davanın açıldığı tarihtir. Başvuru en başta raportörlere gönderilir.

ÖN İNCELEME

Bu aşamada alanında uzman rapotörler başvurunun uyulması gereken şekil şartlarına uygunluğunu inceler. Sigortacılık yapan kuruluşa gerekli başvuruların yapılıp yapılmadığını, talebe verilen cevapları, reddedilmiş ise bu durumun belgelendirmesini, uyuşmazlığın HMK hükümlerince tahkime, mahkemelere ya da Tüketici Sorunları Hakem Heyetine intikal edip etmediğini (ettiyse Komisyona başvuru yapılamıyor) ve daha birçok detayı inceler.

Raportörler için esas olan kişilerin beyanlarıdır. Resen araştırma yapamaz.

Eğer ön inceleme aşamasında Komisyonun değerlendirmeyeceği anlaşılırsa başvurucuya bildirilir ve başvuru için ödenen paranın %90’ı iade edilir. Uyuşmazlığın bilgi ve belge eksikliğinden ortaya çıktığı anlaşılırsa başvuru için ödenen paranın %50’si ödenir ve dosya kapanır.

Komisyonun değerlendirebileceğine karar verilirse başvuruyu sigorta hakemine iletir.

HAKEM ATAMASI

Hakemi komisyon belirler. Atanan hakem veya hakemler, uyuşmazlığın taraflarına derhal bildirilmektedir.

HAKEM KARARI

Hakemler en geç dört ay içinde karar vermelidir. Vermezlerse uyuşmazlık yetkili mahkemece çözülmektedir. Bu süre tarafların yazılı anlaşmalarıyla uzatılabilir. Süre uzatma talebi tahkim süresi içindeyken yapılmalıdır. Yani 4 aylık süre bittikten sonra süre uzatma talebinde bulunulamaz. Hakem, kararını komisyon müdürüne ilettikten en geç 3 iş günü içinde taraflara bildirilir.

İTİRAZ YOLU

Sigortacılık Kanunu m.30’a göre 15000 TL’yi aşmayan uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararları kesindir. 15000 TL’nin üzerindeki uyuşmazlıklar için ise 10 gün içinde itiraz hakkı vardır. Süresinde itiraz yapılmadıysa hakem kararı kesinleşmektedir. İtiraz hakkı yalnızca 1 kez kullanılabilir.

İtiraz sonrası verilen karar da kesindir. (238730 TL üzerindeki uyuşmazlıklar hariç)

TEMYİZ YOLU İtiraz sonrası verilen kararlar kesindir fakat 238730 TL’nin üzerindeki uyuşmazlıklara ilişkin kararlara karşı temyiz yolu da açıktır.

Alkollü Araç Kullanma Suçu

 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na (KTK) ve bu kanuna dayanılarak çıkartılmış olan Karayolları Trafik Yönetmeliği’ne (KTY) göre, karayollarında araç kullanırken uyuşturucu/uyarıcı madde tesiri altında olmak veya alkollü iken araç kullanmak yasaktır. KTK’nın 36. maddesi, “sürücünün alkollü veya uyuşturucu, uyarıcı veya uyuşturucu etkisindeki madde kullanması veya alkollü veya uyuşturucu, uyarıcı veya uyuşturucu etkisindeki madde kullanılması sonucu araç sürülmesi” durumunu “trafik güvenliğini tehlikeye düşürmek” olarak tanımlamaktadır. Bu nedenle, sürücülerin alkollü veya uyuşturucu, uyarıcı veya uyuşturucu etkisindeki madde kullanımından kaçınmaları gerekmektedir.

Karayolları Trafik Kanunu’na göre özel araç kullanan kişilerin kanında 50 promil ve üzeri alkol tespit edilmesi halinde idari para cezası uygulanır ve sürücü belgesine el konulur. Ancak, bu sınır yalnızca özel araçlar için geçerlidir ve ticari araç kullananlar için sınır 20 promil olarak belirlenmiştir. Ayrıca, alkol testi sonucuna göre verilecek idari para cezası miktarı her yıl yeniden belirlenmektedir. Ticari araçlar gibi özel araç dışında kalan motorlu araçların sürücüleri için alkol sınırı 20 promildir. Bu sınırı aşan sürücüler idari para cezası ile cezalandırılır ve sürücü belgelerine el konulur. Ayrıca, sınırın üzerinde alkol tespit edilen sürücülerin araçları trafikten men edilebilir.

Bu nedenle, karayollarında araç kullanırken uyuşturucu/uyarıcı madde tesiri altında olmak veya alkollü iken araç kullanmak yasaklanmıştır ve bu yasağa uymayanlar hakkında yasal işlem yapılabilir.

  • Teknik cihazla yapılan ölçüm sonucuna itiraz edilerek tespitin sağlık kuruluşlarında yaptırılması halinde, her iki tespit arasındaki süre, teknik cihazla ölçüm yapılmasına izin verilmemesi halinde ise kaza saati ile sağlık kuruluşunda yapılan tespit saati arasındaki süre göz önünde bulundurularak sağlık kuruluşunda yapılan tespit sonucuna ilk ölçümü yapan trafik kuruluşu tarafından her bir saat için 0,15 promil eklenmek suretiyle alkol oranı belirlenir ve çıkan sonuca göre işlem tesis edilir.”(KTY m. 97/V-b-3)

Bu düzenleme, teknik cihazla yapılan alkol ölçümlerine itiraz edilmesi halinde, sürücünün kanında alkol miktarının düşmesi nedeniyle oluşabilecek haksızlıkları önlemek amacıyla yapılmıştır. Bu şekilde, sağlık kuruluşunda yapılan tespit sonucuna ilk ölçümü yapan trafik kuruluşu tarafından her bir saat için 0,15 promil eklenerek alkol oranı belirlenir ve çıkan sonuca göre işlem yapılır. Bu düzenleme, sürücülerin kanlarında alkol oranının gerçek değerine daha yakın bir şekilde tespit edilmesini sağlar ve haksız durumların ortaya çıkmasını önler.

Alkollü araç kullanmak için belirlenen ceza miktarları sık sık değişebilmektedir ve bu cezalar her yıl yeniden belirlenmektedir. Ayrıca, ceza miktarları özel araçlar ve ticari araçlar için farklılık göstermektedir. Bu nedenle, doğru ceza miktarlarına ve ehliyetine el koyma sürelerine ulaşmak için güncel Karayolları Trafik Kanunu ve ilgili yönetmelikleri kontrol etmek önemlidir. Ancak şuan güncel ceza şu şekildedir; alkollü araç kullanma cezası 2023 yılı için 4 bin 64 TL’dir. Bu ceza ilk defa alkol promil limitini aşan sürücüler için uygulanır. Uygulanacak para cezasının yanı sıra sürücünün ehliyetine de 6 ay süreyle el konur.

Sonrasında;  ikinci defa promil sınırını aşan sürücüler için uygulanacak para cezası 5 bin 96 TL olarak belirlenmiştir. İkinci defa alkollü olduğu tespit edilen sürücülerin ehliyetlerine ise 2 yıl boyunca el konulur. Son olarak ise, promil sınırını üçüncü defa aştığı tespit edilen sürücülere 8 bin 190 TL para cezası uygulanarak ehliyetlerine bu defa 5 yıl süreyle el konur. Ayrıca sınırın üzerinde alkol almış olan sürücülerin yanı sıra, alkollü araç kullanımı nedeniyle trafik kazası yapan ve diğer sürücülerin can veya mal güvenliğini tehlikeye atan kişiler, ayrıca cezai yaptırımlar ve hapis cezaları ile karşı karşıya kalabilirler. Ayrıca, bu tür durumlarda araç sürücülerinin alkollü araç kullanma ehliyetleri de uzun süreli veya kalıcı olarak elinden alınabilir.

Verilen bu cezalar, idari para cezası niteliğindedir. İdari para cezaları, adli para cezaları gibi ödenmezse hapis cezasına dönüştürülmez. Bunun yerine, icra yoluyla tahsil edilir. İdari para cezası kararının kişiye tebliğ edilmesi üzerine 15 gün içerisinde ödenmesi halinde, cezanın belirli bir kısmı indirime tabi olabilir. Ancak 30 gün içinde ödenmezse, faiz işlemeye başlar ve icra süreci başlatılır. İdari para cezası, kişiden icra yolu ile tahsil edilir. E-devlet, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Gelir İdaresi Başkanlığı gibi internet siteleri üzerinden adınıza yazılmış bir trafik cezası veya alkollü araç kullanma cezası olup olmadığını öğrenebilirsiniz. Bu sitelerde gerekli bilgileri girerek, adınıza kesilmiş olan trafik cezası ya da alkollü araç kullanma cezası olup olmadığını sorgulayabilirsiniz.

Alkollü Araç Kullanma Cezasına Nasıl İtiraz Edilir?

Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı sulh ceza mahkemesine başvuru yapılabilmesi için, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuru yapılması gerekmektedir. Bu süre, trafik cezası için de aynı şekilde işlemektedir. Yani, trafik polisi tarafından araç durdurularak ceza tutanağı düzenlenmiş ise, 15 günlük süre tutanağın size verildiği tarihten itibaren başlar. Ancak ceza plakanıza yazılmış ise, cezanın size tebliğ edildiği tarihten itibaren süre işlemeye başlar. Haksız yere aldığını düşünülen bir alkollü araç kullanma cezasına karşı idari mahkemeye başvurulabilir. Ancak, itiraz işlemi için trafik cezasının ödenmesi gerekmektedir. İtiraz süresi de cezanın tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gündür. Başvuruda bulunulacak olan sulh ceza hakimliği, itirazı değerlendirerek cezayı iptal etme veya onaylama kararı verecektir. Bu nedenle, haksız yere aldığını düşünülen bir ceza için itiraz işlemi yapılması önerilir.

Alkollü araç kullanma cezası yanında bir idari yaptırım kararı da verilmiş ise, bu durumda itiraz süresi 60 güne çıkmaktadır. İdari yaptırım kararının verildiği yerdeki İdare Mahkemesine başvuru yapılması gerekmektedir. Bu başvuru, idari yaptırım kararının tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren 60 gün içinde yapılmalıdır. Alkollü araç kullanma cezası ile ilgili itiraz işlemi ise, Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesine göre 15 gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine yapılabilir. İdari yaptırım kararı ve alkollü araç kullanma cezası ile ilgili itiraz işlemleri birbirinden farklıdır ve farklı mahkemelere yapılması gerekmektedir.

Belirtmek gerekir ki; ülkemizde alkollü araç kullanma suçunu işleyen sürücülerin ehliyetlerine el konulması uygulaması mevcuttur. İlk kez promil sınırı üzerinde tespit edilen sürücülerin ehliyetlerine 6 ay süreyle el konulurken, ikinci kez aynı suçu işleyen sürücülerin ehliyetlerine 2 yıl süreyle el konulur. Üçüncü kez promil sınırı üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücülerin ehliyetlerine ise 5 yıl süreyle el konulur. Bu sürelerin sonunda sürücüler, ilgili şartları yerine getirerek ehliyetlerini geri alabilirler. Ancak bu suçu işleyen sürücülerin yanı sıra, trafik güvenliğini tehlikeye sokan diğer suçları işleyen sürücülerin de ehliyetlerine el konulabilir. Dolayısıyla; ehliyetine el konulan sürücüler de itiraz hakkına sahiptirler. Ancak itiraz süreci ceza tebliğinden sonraki 15 gün içinde sulh ceza hakimliğine yapılmalıdır. İtiraz sonucunda cezanın iptal edilmesi durumunda, ehliyet geri verilir. İtiraz nedeni olarak, cihazların hukuka uygun şekilde kullanılmadığı, alkol testi sonucunu etkileyebilecek tıbbi durumların bulunduğu, alkolmetrenin kalibrasyonunun yapılmadığı gibi nedenler öne sürülebilir. Bunun yanı sıra, ehliyetine el konulan sürücüler, ceza süresinin bitiminden önce belirli bir süre sonra (örneğin, 1 yıl) yeniden ehliyet almak için gerekli sınavları ve işlemleri yapabilirler.

Bazı Yargıtay –Danıştay Kararları:

12. Ceza Dairesi         2018/6004 E.  ,  2018/11808 K.

‘İdarî para cezalarını diğer cezalardan ayıran en belirgin nitelik, onların idarî makamlar tarafından kamu gücü kullanılarak verilmesidir” hükümlerine yer verildiği, sanık hakkında verilen idari para cezası ile adli cezanın amacı ve neticesi farklı olması nedeniyle, aynı fiilin ayrı hukuk disiplinleri kapsamında farklı şekillerde mütalaa edilmesi gerekmekte olup, bir fiilin söz konusu hukuk disiplinlerinin öngördüğü farklı yaptırımlarla cezalandırılmasının ise hukuk devleti ve “aynı fiilden dolayı iki kez yargılama olmaz” ilkesine aykırılık teşkil etmeyeceğinden, mahkemece 264 promil alkollü olarak araç kullanarak maddi hasarlı kazaya neden olan ve bu şekilde trafik güvenliğini tehlikeye düşüren sanık hakkında TCK’nın 179/3. maddesi delaletiyle 179/2. maddesinden mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken belirtilen gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca, hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 06/12/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.’

7. Ceza Dairesi         2021/11400 E.  ,  2021/15835 K.

19. Ceza Dairesi         2020/1999 E.  ,  2020/14526 K.

7. Ceza Dairesi         2021/20731 E.  ,  2021/13693 K.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2015/3633 E.  ,  2017/14 K.

Trafik Kazası Sonrası Tedavi Giderleri

Türk Borçlar Kanunu m.53 ve 54’e göre haksız fiillerden doğan iki tip zarar vardır: Ölümden doğan zararlar ve bedensel zararlar. Kaza sonucu yaralanma durumunda, yaralanan kişi, “tedavi giderleri” olarak adlandırılan tıbbi giderlerinin ve “iyileşme giderleri” olarak adlandırılan günlük yaşamına dönmek için yaptıkları harcamaların geri ödenmesini talep etme hakkına sahiptir. Ölüm olaydan hemen sonra gerçekleşmemişse gerçekleşene kadar ortaya çıkan tedavi giderleri ve bedensel zararlar için ortaya çıkan tedavi giderleri konumuzun kapsamındadır.

Karayolları Trafik Kanunu’nda da konuyla ilgili düzenlemeler bulunmaktadır. Madde 98’e göre ‘‘Trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanır.’’

Bahsi geçen madde ve devamına bakılacak olursa kaza geçiren kişinin sosyal güvencesi olsa da olmasa da sosyal güvencesi varmış gibi resmi veya özel tüm sağlık kuruluşlarından aldığı sağlık hizmetleri Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödenecektir.

Sağlık hizmetlerine (tedavi giderleri) örnek verecek olursak; ilkyardım, tahliller, ameliyat, yoğun bakım, ilaç, protez, pansuman, diyaliz, fizik tedavi, doktor raporuyla alınan ve SGK kapsamındaki diğer tıbbi materyallerin giderleri bu kapsamdadır. Bunlar çoğaltılabilir.

İyileşme giderlerine örnek verecek olursak; bakıcı, evde özel bakım giderleri, tedavi için oluşan yol, barınma, beslenme giderleri, henüz olunmamış zorunlu ameliyatın giderleri, protez yenileme giderleri, tekerlekli sandalye, havalı yatak vb. giderleri bu kapsamdadır. Bunlar çoğaltılabilir.

Trafik kazası sonucu basit bir yaralanma ortaya çıkmış fakat bu basit yaralanma başka bir hastalığın ortaya çıkmasına ya da artmasına neden olduysa, bu durumda da ortaya çıkan tedavi masraflarının tazmin edilmesi beklenilmektedir. Önemli olan hastalık ile kazanın arasında bağ kurulabilmesidir.

Bu giderlerin tazminini kimin ya da hangi kurumun yapacağı konusunun detaylarına bakıldığında harcamaların belgelendirilmesi noktasında bir ayrıma gidilmektedir. Buna göre, belgelendirilmiş olan tüm harcamalar Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmaktadır.

Ancak hayatın olağan akışına göre bir trafik kazası sonrasında, yaşanan olaydan kaynaklı olarak içinde bulunan psikolojik durum veya tedavi süreci sebebiyle, ne kazadan dolayı zarar gören ne de onun yakınlarının her harcamayı belgelendirmesi mümkün olmayabilir. Belgelendirilmemiş olan harcamalar ise araç işleteni, araç sürücüsü ve zorunlu mali sorumluluk sigortacısı (trafik sigortası) olan sigorta şirketi tarafından karşılamaktadır. Hakim, uzman kişileri harcamaların tespit edilip hesaplanması için görevlendirebilir.

Özetle, SGK’nın karşılamakla yükümlü olduğu harcamalar belgelendirilmelidir. SGK’nın sorumluluğu dışında kalan diğer harcamalar araç işleteni, sürücüsü veya zorunlu mali sorumluluk sigortasının yapıldığı sigorta şirketine aittir.

  • ‘‘Bununla birlikte tedavi giderlerinden 2918 sayılı Yasanın 98. maddesi kapsamında kalanlar Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğuna dahil ise de Yasa kapsamı dışında kalan tedavi gideri, bakıcı veya tedaviye bağlı sair giderlerden ise davalı …Ş.’nin sorumluluğu devam etmektedir.’’ (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,11.09.2014, 2014/8243 E, 2014/11575 K.)

Ek olarak özel hastanelerde görülen tedavilerin giderlerinin sınırlandırılması resmi tarifelere göre yapılamaz.

Belgelendirilmiş bile olsa, harcamaların kazayla ilgili olan bir zarardan dolayı yapılıp yapılmadığıyla ilgili bir şüphe olduğu durumlarda da hakim bilirkişiye başvurabilir.

  • ‘‘… yapılan değişiklik ile trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmi ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacak, hastanelerce sunulan sağlık hizmet bedelleri yönünden sigorta şirketlerinin ve Güvence Hesabının yükümlülükleri sona erecektir. Kazazedelerin, bunun dışında kalan bakıcı veya tedaviye bağlı sair harcamaları, sigorta şirketlerinin ve Güvence Hesabının tedavi teminatları kapsamında, yine sigorta şirketleri ve Güvence Hesabı tarafından karşılanmaya devam edecektir.’’ (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 14.02.2018,2015/7503 E, 2015/7503 K.)
Kasko Sigortası

Kasko sigortası (Motorlu Kara Taşıtları Kasko Sigortası), araç sahiplerinin ödeyeceği prim karşılığında araçlarına gelebilecek çeşitli rizikolar için koruma sağlayan bir tür sigortadır. Bu rizikolar kaza, hırsızlık, yangın, sel, üçüncü kişilerin kötü niyet veya muziplikle yaptıkları hareketler ile fiil ehliyetine sahip olmayan kişilerin yaptıkları kazalar gibi durumlarla ortaya çıkmış olabilir.

Kaskonun kapsamına aldığı rizikolar poliçeye göre belirlenecektir. Poliçede genel ve özel şartlar (kloz) düzenlenir. Üstte sayılan kaza, hırsızlık vb. rizikolar dışında cam kırılması, anahtar kaybolması gibi durumlarda oluşan hasarları karşılayıp karşılamadığını anlamak için sigorta poliçesinde bulunan özel şartlara bakılır. Kasko sözleşmesinde; hasarsızlık indirimi klozu, eskisi yerine yenisi klozu, muafiyet klozu, kullanım-gelir kaybı klozu, yurt dışı teminat klozu, araçta bulunan özel eşyalar klozu, LPG kullanan araç klozu gibi çeşitli klozlar sıklıkla kullanılmaktadır.

KASKO SÖZLEŞMESİNİN UNSURLARI

Teminata Konu Olabilecek Bir Araç

 Sigorta Menfaati

 Teminat Kapsamına Alınan Riziko

 Sigorta Primi

 Sigorta Bedeli

1.Teminata Konu Olabilecek Araç:

Hem motorlu hem de motorsuz kara araçları, römork veya karavanlar, iş makineleri, lastik tekerlekli traktörler, diğer zirai tarım makineleri kasko sigortası ile teminata konu olabilecektir. Bu araçların teminat altına alınabilmeleri için aynı zamanda karayolunda kullanma izinlerinin de bulunması gerekir.

2.Sigorta Menfaati:

Kasko sözleşmesine konu olabilmesi için menfaatin, parayla ölçülebilen bir değerinin olması ve hukuken korunabilir olması gerekmektedir.

Menfaat sahibi değişirse, aksi kararlaştırılmadıkça, sigorta sözleşmesi sona ermektedir.

3.Teminat Kapsamına Alınan Riziko:

Riziko, zarara uğrama tehlikesi/risk demektir.

Hukuka aykırı, kamu düzenine ve kişilik haklarına zarar veren veya ahlaka aykırı fiillerden doğan zararlar sigorta ile teminat altına alınmamaktadır. Ayrıca, Türk Ticaret Kanunundaki ifadeye göre sigortalayan, rizikonun gerçekleşmesine kasten sebep olduğu takdirde, sigortacı tazminat borcundan kurtulur ve aldığı primleri geri vermez.

4.Sigorta Primi:

Prim miktarının belirlenmesinde sigorta kapsamına alınan rizikolar, gerçekleşme olasılığı, menfaatin değeri, sigorta bedeli, sigorta ettirenin özellikleri gibi hususlar göz önünde bulundurulur.

5.Sigorta Bedeli:

Sigorta bedeli, sigortacının poliçede belirtildiği şekliyle ödemeyi kabul ettiği tazminat miktarıdır.

KASKO VE TRAFİK SİGORTASI FARKI

Kasko sigortası trafik sigortasından (zorunlu mali sorumluluk sigortası) farklıdır. Diğerinin aksine kasko yaptırmak zorunlu değildir. Bunun yanında kasko sadece aracın kendisini korur, trafik sigortası ise diğer araçları veya kişileri korur. Kasko, kast ve ağır ihmal dışındaki kusurlarda ortaya çıkan rizikoları karşılarken trafik sigortası hiçbir kusurun ortaya çıkardığı zararı karşılamaz.

HASAR ORTAYA ÇIKTIKTAN SONRA NE YAPILMALIDIR?

Hasar ortaya çıktı ve gerekli işlemler yapıldıktan sonra hasar sigorta şirketine bildirilmelidir. Şirket, hasarın tespiti için sigorta eksperi görevlendirecektir. Bu kişiler hem sigorta yaptıranı hem de sigortacıyı bilgilendirmek zorundadır. Eksper raporuna göre sigorta şirketi, zararı karşılama oranını sigorta yaptırana bildirir. Eğer karşılama oranında uyuşmazlık olursa Sigorta Tahkim Komisyonu veya mahkemelere başvurulabilir.

Kasko sigortasında esas hak sahibi sigorta ettirendir. Farklı durumlarda, araç üzerinde intifa hakkı sahibi olanlar, rehin veya hapis hakkı olan, haciz koyduran alacaklılar ve bunlara benzer ayrıcalıklı kişiler de menfaatlerini sigorta ettirebilirler.

Kasko sigortası poliçesi, bir yıl süreyle geçerlidir ve poliçe yenileme seçeneği sunar. Poliçe yenileme süresi, poliçenin süresinin dolmasından önce belirli bir süre önce başlar ve poliçenin yenilenmesi için prim ödenmesi gereklidir.

Motorlu Araç İşletenin Sorumluluktan Kurtulması

Karayolları Trafik Kanunu m.86’ya göre araç işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin kendi kusuru veya araçtaki bir bozukluk sebebiyle ortaya çıkan zararlara karşı sorumluluğu bulunmaktadır.

Sorumluluktan kurtulabilmesi için zarara kendisinin kusuru veya araçtaki bozukluğun sebep olmadığıyla beraber mücbir sebep veya üçüncü kişinin yahut zarar görenin ağır kusurunun sebep olduğunu ispatlaması gerekir. İspat edemezse kanun, işletenin kusurlu olduğunu karine olarak kabul eder.

Öyleyse, araç işletenin sorumluluktan kurtulmasının şartlarının detaylarını açıklayalım:

1.KUSURSUZLUK

Buradaki kusur kavramıyla trafik kurallarına uymamak kastedilmektedir. Ancak araç işleten tüm trafik kurallarına uyduğunu ispatlamak zorunda değildir. Sadece, zarar görenin uyulmadığını iddia ettiği kurallara uyduğunu ispatlaması yeterlidir.

2. ARAÇTAKİ BOZUKLUĞUN KAZANIN MEYDANA GELMESİNDE ROLÜNÜN OLMAMASI

Benzer şekilde işletenin araçtaki tüm parçaların sağlam olduğunu ispatlamasına da gerek yoktur. Sadece, zarara sebep olduğu iddia edilen bozuklukların olmadığını ispat etmekle yükümlüdür. Örneğin, yağmursuz bir günde yapılan kazada sileceklerin çalıştığını ispat etmek zorunda değildir.

Araçta bozukluk varsa, hangi nedenden kaynaklanırsa kaynaklansın, işleten sorumluluktan kurtulamayacaktır. İşleten veya kendisinin eylem ve işlemlerinden sorumlu tutulduğu kişi tamamen kusursuz bile olsalar araçtaki bozukluk onları sorumluluk altında bırakır.

Araçtaki bozukluk, mücbir sebep değil, beklenmeyen hal niteliğindedir. İşleten, beklenmeyen hallerden de sorumludur. Ayrıca bu durum tazminat miktarında bir indirime de sebep olmaz. Genellikle teknik arızaları önlemek mümkündür. O halde teknik arızalar da araç sahibinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Araçtaki bozukluk, zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan kaynaklanıyorsa işleten zarardan sorumlu olmaz. İmalatçı üçüncü kişi değildir. Dolayısıyla onun ağır kusuru işletenin sorumluluğundadır. Tamircinin kusuru için iki farklı durumdan bahsedebiliriz. Eğer tamircinin kusuru bakım ve onarımda gerekli özenin gösterilmemesine dayanıyorsa işletenin sorumluluğu vardır.Ancak, tamirci aracı kasten bozmuşsa burada işletenin sorumluluğu ortadan kalkar. İmalatçı veya tamircinin kusuru nedeniyle sorumlu bulunan araç sahibi bu kişilere rücu edebilir, yaptığı ödemeleri talep edebilir. Araçtaki bozukluğun ortaya çıkmasında zarar görenin hafif kusuru varsa işletenin sorumluluğu devam eder ancak talep edilen tazminatta indirim yapılır.

İşleten, kazadan kısa bir süre önce aracın trafik muayenesini, serviste bakım ve onarımını yaptırdığını ispat etmiş olsa bile sorumluluğu devam eder.

3. KURTULUŞ KANITI GETİRMİŞ OLMASI

Zararın işletenin kendi kusuru veya araçtaki bozukluk sebebiyle oluşmadığının ispatının yanı sıra mücbir sebep, zarar görenin ağır sorumluluğu veya üçüncü kişinin ağır sorumluluğu halleri sebebiyle oluştuğunu ispat etmiş olması gerekir.

Motorlu aracın işletme tehlikesi dışında gerçekleşen, öngörülmesi ve kaçınılması imkân dâhilinde olmayan olağanüstü olaylara mücbir sebep adı verilir. Deprem, sel, yıldırım düşmesi gibi olaylar mücbir sebep içinde değerlendirilir. Şiddetli kar yağışı, don, sürücünün direksiyon başında uyuyakalması veya ölmesi gibi olaylar ise beklenmedik haldir. Bunlar aracın işletmesine dahil olan, beklenebilir ve önlem alınabilir halleri ifade eder. Bu tip durumlardan mücbir sebebin aksine işleten sorumludur.

Zarar görenin yine hafif kusurunda tazminat miktarında indirim yapılırken ağır kusurunda işleten sorumluluktan kurtulur. İşletenin, kusursuzluğunu veya araçtaki bozukluğun kazanın meydana gelmesinde rol almadığını ispatlayamadığı durumlarda tek sorumlu işleten olmaz. Zarar görenin ağır kusurundan kaynaklanan sorumluluğu devam eder. Örneğin; kırmızı ışıkta geçen yayaya, alkollü sürücünün veya freni bozuk bir aracın çarpması durumlarında sürücüler de yaya da kusurlarından dolayı sorumludur.

Üçüncü kişinin kusurunda ise; ağır kusuru olduğunda işletenin sorumluluğu ortadan kalkarken hafif sorumluluğu olduğunda işletenin sorumluluğu devam eder. Ancak bu kez işleten, üçüncü kişinin hafif kusurunu öne sürerek tazminatta indirim talep edemez, işleten ve üçüncü kişi müteselsilen sorumlu olur.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

Destekten yoksun kalma tazminatı, ölenin yaşarken destek verdiği kişilerin ölüme sebep olan taraftan talep edebileceği maddi tazminattır.

Buradaki amaç destekten mahrum kalan kişilerin hayatlarına aynen devam etmeleridir, zenginleşmeleri değil. Yardımın düzenli olması ve bunun da bakılan kimsenin normal yaşama imkânlarını sağlama amacıyla yapılması gerekir. Bunun dışında bir amaçla verilen destekler sürekli de olsa destekten yoksun kalma tazminatı ile talep edilemez. Yapılmış olan yardımın nedeni önemli değildir. Merhamet veya dinî nedenlerle, itibar kazanmak amacıyla yapılmış olabilir. Fakat neden, ahlaka aykırı olmamalıdır. Desteğin sürekli olmasıyla kastedilen her gün, ay yapılması değildir. Yılda bir kez yapılan fakat her yıl tekrarlanan bir yardım da bu kapsama alınır. Verilen destek illaki parasal bir destek olmak zorunda değildir.

Davacı mevcut hayat seviyesini idame ettirecek bir imkâna sahip ise talebi reddedilir.

Ayrıca destekten yoksun kalma tazminatının talep edilebilmesi için ölüm neticesi gerçekleşmeseydi desteğin verilmeye devam edileceği ile ilgili bir inanç olması gerekir.

Bu tazminatı talep etmeleri için ölümden önce destek alıyor olmaları şarttır. Normalde destek almayan kişi öldükten sonra destekten yoksun kalma tazminatı talep edemez. Destekten yoksun kalma tazminatı davasını destek alan herkes açabilir. Ancak eşi, çocukları, anne ve babası gibi kanunen destek verdiği yönünde bir karine bulunan kişiler dışındaki amcası, halası, erkek/kız arkadaşı gibi kişiler destek aldığını ispatlamak zorundadır. Buna ek olarak anne, baba eş vb. gibi destek verdiği karine olarak kabul edilen kişilerin hayatın olağan akışına aykırı şekilde aslında destek vermediği ispat edilirse destekten yoksun kalma tazminatı talep edilemez. Örneğin yıllardır görüşmeyen eşler için destekten yoksun kalma tazminatı talep edemez.

Bir sözleşme ile ölünceye kadar bakma borcu altında olan kişi ölürse bakılan kişiye destekten yoksun kalma tazminatı ödenmez.

İş kazaları veya meslek hastalıkları sonucu ölüm dolayısıyla ölenin yakınlarına Sosyal Sigortalar Kurumunca ödenen yoksun kalma tazminatlarından ötürü SGK, kusurlu işverene karşı rücu hakkına sahiptir.

Ölenin gelirinden pay alabilme hakkına sahip kişilerden birinin dava açmamış olması, onun payının başkalarına dağıtılabileceği anlamına gelmez.

Bekar olduğu dönemde alabileceği destek ile evlendikten, çocuğu olduktan sonra alacağı destek farklı hesaplanmalıdır.

Destekten yoksun kalma tazminatı talebinin zamanaşımı süresi, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıldır. Ölüm olay nedeniyle fakat tedaviyle süren yıllardan sonra gerçekleştiyse ölümün gerçekleştiği yıldan itibaren süre işlemeye başlar. Her koşulda 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar.

Open chat
Whatsappdan mesaj at
Merhaba
Geçmiş Olsun.Size yardımcı olabiliriz.
Hemen Ara